Arkabahçemde Bekleyen Masallar
Bu atölye çalışmasında katılımcılar masallar ile çalıştılar. Gerçekleştirilen tüm sanat çalışmaları, katılımcıların ilk gün tesadüfen seçtikleri bir masal kitabını okuyup, bu masalın içinden seçtikleri bir imge ile yeni bir masal oluşturmaları etrafında şekillendi. Grubumuzda toplam 10 katılımcı ve grubu yöneten iki terapist vardı. Grup üyeleri birbirini tanımayan, farklı yaş gruplarından (21-65 arası), tümü üniversite eğitimli kadın ve erkeklerden oluşuyordu.
Katılımcılar başlangıçta kendilerini tanıtmak ve diğer üyeler ile tanışmak amacıyla ikişerli gruplar halinde sıra ile birbirlerine rehberlik ettiler. Eşlerden birinin gözleri bağlandı, diğer kişi ise, gözü kapalı olana bahçede yol gösterdi. Böylece eşler hem bahçede saklanmış birer hikaye kitabına ulaştılar, hem de kendilerini tanıtma amacıyla bahçeden bazı objeler topladılar. Grupta herkes kendini çeşitli objeler yolu ile tanıttıktan sonra, bahçede tesadüfen buldukları masalları çeşitli giysi ve aksesuarlar yardımı ile canlandırarak gruba anlattı. Bu masalların hiçbiri katılımcılar tarafından daha önce okunmamış ve fazla bilinmeyen masallardı (James Joyce’dan “Kedi ile Şeytan”, Elena Odrionzola’dan “Bütün Gün Esneyen Prenses”, Christian Duda’dan “Benim Bütün Ördeklerim” vb). Üyeler anlattıkları masallardan canlı ya da cansız bir imgeyi seçerek, kumaş boyaları kullanarak bez çanta üzerine imgenin resmini yaptılar. İkinci gün sabah deniz kıyısında dans ve hareket terapisi eşliğinde imgelerinin doğuşu ve vücuda gelişinin dansını yaptılar, imgeleri ile tanışıp, konuştular ve onun geliş amacını keşfetmek üzere bir sanat çalışması yaptılar. Aynı gün kendilerine verilen boş kitaplarına kapak hazırlayıp, hikayenin kahramanını, kahramanın amacını resimleyerek ve yazarak kitaplarını hazırlamaya başladılar. Aynı günün sonunda terapistler de grubun bütünlüğünü arttırmak ve biraz daha harekete geçirmek için bir “üçüncü el” müdahalesinde bulundular. Tüm kahramanların içinde yer aldığı bir masal yazarak üyelere masalı okudular. Bu masal grubu canlandırdı, adeta akışı hızlandırdı ve aralarında birleştirici bir köprü oluşturdu. Üçüncü gün yapılan çalışmada, katılımcılar masal kahramanlarının önündeki engeli ve bu engeli aşmasına yardımcı olacak yardımcı karakteri kil kullanarak oluşturdular. Bu çalışmada katılımcılar diğer masallarda ortaya çıkan imgelerden birini seçerek yardımcı karakter yaptılar. Dördüncü gün grupta tüm katılımcılar öncelikle kitaplarına bir son yazarak masallarını tamamladılar. Masallarının sonunu bez çantalarının diğer yüzüne resimlediler. Daha sonra grup üyeleri üçerli gruplara ayrılarak, sıra ile her bir karakterin masalını yine giysiler, aksesuarlar ve doğadan topladıkları malzemeler yardımı ile canlandırarak drama olarak sundular. Bu dramanın özelliği şu idi: kimse kendi masalında rol almadı. Masalı yazanlar masallarını farklı bir yorumla, sahnede izlediler. Terapistler dört gün boyunca katılımcıların hayal güçlerini harekete geçirmek, grup bütünlüğünü sağlamak, üyelerini duygularını dışa vurmalarını, fark etmeleri ve yaratmalarını sağlamak amacıyla değişik kültürlerden derlenmiş (Hint, Afrika, İran vs gibi) bir çok masalı çalışmanın çeşitli yerlerinde anlattılar. Kapanış bölümünde yapılanlar baştan sona bir slayt gösterisi ile izlendi ve tüm katılımcılar imgeleri ile yaptıkları dört günlük yolculuğu, buradan giderken beraberlerinde neler götürdüklerini paylaşarak; bir ay sonra izleme çalışmasında tekrar biraraya gelmek üzere, duygu dolu ve bütünlenmiş olarak ayrıldılar. Katılımcının Gözünden: Arkabahçe'nin Datça'da gerçekleştirdiği Geleneksel Sanat Terapisi Grubu
Arkabahçe'nin Datça'da gerçekleştirdiği geleneksel sanat terapisi grup çalışmasına katılma kararım oldukça ani idi. Ama sonunda farkettim ki bu masalı yazmaya uzun süredir hazırlanıyormuşum da farkında değilmişim... Çalışma, Datça'da yaklaşık 200 yaşındaki limon ağaçları, akşam sefaları, ve kocaman kaktüslerle bezeli büyük bahçeli bir konakta gerçekleştirildi. Mekanın büyük tahta kapısından içeri girer girmez yüzlerce çiçekle bezeli gizli bir bahçede başlayan bir masalın içine giriverdim. Duyuru başlığı olan 'Arkabahçemde Bekleyen Masallar' bu mekana ne kadar da uygundu! Grupla buluşup, oldukça çarpıcı bir tanışma gerçekleştirdikten sonra, uzun zaman sonra ilk defa bir masal okudum kendim için ve bu kadar çok masal dinledim. Her bir masal sanki çocukluğuma dokunuverdi. Büyüleyici bir şekilde uyuyan hislerimi adeta harekete geçirdi. Her masalı dinlerken kahramanlardan biriyle “bir” oluyor, farkına varmadan, onunla gülüyor, onunla üzülüyordum; bazen bir kedi, bazen bir tilki bazen de rüzgar oluyordum. Grupta diğer üyelerin de benimle benzer şeyler yaşadığına tanık olmak ve onlarla paylaşımlarda bulunmak da bana yalnız olmadığım duygusunu vermeye başlamıştı. Biz o kocaman konakta, kocaman bahçede farklı dünyalardan gelmiş on özel insan gibiydik. Başlangıçta yaptığımız tüm çalışmalar çok keyifli idi: Beni rastgele seçen veya benim seçtiğim “o masal”ı canlandırmak, kahramanını seçmek, ve onu bir çantaya resmetmek... Beden ve hareket çalışmaları ile bunlar beni ısındıran çalışmalar olmuştu. Ama çalışmalarla birlikte masallar ilerledikçe işler de zorlaşmaya mı başlamıştı?... Kahramanımın karşısına çıkan engelin ne olduğuna karar vermek ve bunu kile dökmek... Bu çok zor gelmişti bana. Engele yani kile elimle şekil verdikçe hem şaşırıyor, hem de ürküyordum. Masal mı beni yazıyor, yoksa ben mi masalı yazıyorum karar vermiyordum. Sanki kontrol elimden çıkıveriyor ve masal beni istediği yerlere sürükleyiveriyordu. Artık yavaş yavaş anlamaya başlıyordum ki bu benim hayatımdan bir parçaydı... Masalım kendi hayatımdan farksızdı... Yazıyorumdum siliyordum... Yazdıklarım herhangi bir masal olmaktan çıkıyordu ve yıllar öncesinde bıraktığım günlük yazmalarına dönüyordu; sanki kağıt üzerinde kendimle konuşuyordum. Bazen hoşuma gitmiyordu böyle olması. Yazdıkça sanki uzuyordu; uzadıkça şaşırtıyordu... İçimde uyananlar beni yoruyordu sanki. Sonuçta kahramanımı engeliyle kilde buluşturabilmiştim. Çalışmanın sonunda grupla birlikte kilden eserlerimize tek tek bakıyorduk. Sesim titriyordu kendi yaptıklarımı anlatırken. Boğazımda bir şeyler düğümleniyordu. Kendi eserimi anlatmak zor geliyordu. Ama gruptakiler beni anlıyordu. Hatta anlamanın ötesinde, benim yapıtımda farketmediğim pek çok şeyi fark edip dile getiriyorlardı. Onlar benim yapıtım hakkında konuştukça zihnimde açılan farklı pencereler oluyordu. Onların beni anlaması, duygularıma yön vermesi beni çok rahatlatıyordu. Başlangıçta benim engelimde zor görünen ama konuştukça 'açık' olduğunu farkettiğim çözüme giden. yollar görünüyordu artık bana. Bu çalışmada grubun tüm katılımcılarını, onların duygularını içimde hissediyordum. Biz bir bütündük artık. Sonra yeniden dönüyorduk masallarımıza bu sefer tamamlamak, sona doğru götürmek için. Bu kez kafam bir öncekine göre daha net, duygularım daha duru idi. Kil çalışmasından sonra mı oldu bu duruluk; yoksa ben farkında olmadan zihnim masalımı işlemeye devam mı etti diye düşünüyordum. Ama artık biliyordum ki akıp gidecek masalım, kendi nereye akmak isterse. Artık kontrol etmeye çalışmıyordum. Bir çırpıda yazıyordum. Hatta bazen cümlelerin sonu kafiyeli bitiyordu, -ne zaman oldu bu uyum?- şaşırıyordum. İçim yine sızlıyordu bazen yazarken ama seviyordum artık masalımı. Yazma kısmı bittikten sonra paylaşmaya geliyordu sıra... Gruba masalımı, okurken yine aynı şey oluyordu yine düğümleniyordu boğazım. Ama beğeniliyordu masalım beğenilmese de fark eder miydi bilmiyorum. Çünkü ben beğeniyordum masalımı. Çok şey görmüştüm masalımda kendime dair. Kelimelere sığmayan şeyler, üstünü örttüğüm yok saydığım şeyler ve daha pek çoğu…. Başkalarının masallarını da dinliyordum. Her masal bende yepyeni bir his uyandırıyordu. Farkediyordum ki her masal kendi yazarını/anlatıcısını anlatıyordu. Ne kadar güçlü ve özel bir anlatım diye düşünüyordum. Anlatan olduğumda başka bir dünyaya, dinleyen olduğumda başka bir dünyaya gittiğimi farkediyordum. İlk gün herkese rastgele masallar çıkmıştı ama -kime hangi masalın çıktığının bir önemi yok- diye düşünüyordum. Çünkü eninde sonunda herkes kendi masalını anlatıyordu. Sonra kendi masalımın dramasını izlerken, çok etkileniyordum. Gruptakiler masalımı o kadar içtenlikle oynuyorlardı ki... Benim hiç düşünmediğim ayrıntıların altını çizerek, çok farlı duyguları yansıtarak. Masalımın benim izleyici olduğum bir sahnede yer alması beni daha da derin noktalara götürüyordu. Ben de başkalarının masalını canlandırıyordum. Bu canlandırmalarda ortaya çıkan oyuncu yanımı seviyordum. Kahramanlarımızın hepsi bedene, ete, kemiğe bürünüyordu. Yazdım- çizdim- şekil verdim- okudum- izledim... Bir masala bu kadar farklı gözlüklerle ilk kez bakıyordum. Son olarak ilk gün boyadığımız çantaların arkasına, masalımızın son sahnesini resmediyoruz. Çanta -ne kadar güçlü bir sembol- diye düşünüyordum; seni sen yapan şeyleri, kendi masalını yanında taşımak... O artık benim için bir çantanın çok ötesinde idi... Ayrıca denizin kenarında gerçekleştirilen nefes ve beden çalışmaları, çalışma saatleri dışında deniz kenarında içerisinde kendi kendimize kaldığımız ve akşam yemeklerinde birlikte geçirdiğimiz zamanlar da çok keyifli ve değerli idi benim için... Kendi yolculuğumda mola vermek gibi idi. Bu molalarda dinleniyor, eğleniyor ve sonra yine masalıma geri dönüyordum. Dört günün sonunda fark ediyordum ki kendi masalımı yazmaya ne kadar da hazırmışım. Hiç de alelacele çıkmamışım yola. Sanırım içimdeki masal doğmak için uygun bir ortamı arıyormuş. Datça iç yolculuğumun ilk durağı oldu. Bugüne kadar biriktirdiklerimi, biriktirirken kaçırdıklarımı gösterdi bana bir kısa masalda. Masalımı Datça'dan buraya sadece bir çantayla getirmedim, o günden beri zihnimde taşıyorum onu. O artık benim rehberim, yol göstericim. İçimdeki bilgeye güveniyorum artık. Bir yanım da merak içinde, bu masal nasıl ilerleyecek? Haftaya grupla yeniden buluşacağız. Bir buçuk aylık bir moladan sonra tüm kahramanlar yeniden bir araya gelecek. Onlara anlatmak istediğim çok şey var... |