Sanat Psikoterapileri Derneği
Sosyal Medya
  • Ana Sayfa
  • Sanat Psikoterapileri
    • Sanat Psikoterapisi ve Yaratıcılık
    • Görsel Sanatlar Terapisi
    • Dans ve Hareket Terapisi
    • Müzik Terapisi
    • Intermodel-Dışavurumcu Sanat Terapisi
    • Şiir Terapisi
  • Hakkımızda
    • Kuruluş Duyurumuz
    • Kurucu Üyeler
    • Yönetim Kurulu
    • Geçmiş Yönetim Kurulu
    • Tüzük
    • Üyelik >
      • Üyelik Başvuru Formu
      • Üyelik Koşulları
  • Bilimsel Etkinlikler
    • Eğitim >
      • Sanat Psikoterapileri'ne Giriş ve Tanışma Programı (12 saat)
      • Dans ve Hareket Terapisi 2021
      • Travmada ve Sahada Kullanılabilecek Sanat Terapisi Müdahaleleri, Eğitim Programı
    • Sempozyum >
      • Uluslararası Katılımlı Müzik Terapi Sempozyumu >
        • Müzik Terapi Sempozyumu
        • Muzik Terapi Sempozyum Programı
        • Müzik Terapi Sempozyumu, Konuşmacılar Hakkında
        • Esa Ala-Ruona ve Özgür Salur ile Müzik Terapi Atölye Çalışmaları
        • Müzik Terapi, Atölye Kayıt ve e-Başvuru
      • 1. Çalışma Birimleri Sempozyumu Raporu
      • I. Çalışma Birimleri Sempozyum Programı >
        • Sempozyum Konuşmacıları ve Atölye Yürütücüleri Hakkında...
        • Sempozyum Raporları, Sunum Slaytları ve Fotograflar
      • Bütünlük için Sanat ve Sanat Terapisi Sempozyumu
    • Çalıştay >
      • Çalıştay Hakkında
      • Çalıştay Programı
      • Kurucu Yönetim Kurulu
      • Konuşmacılar Hakkında
      • Katkıda bulunanlar
    • Burs Olanakları
  • Sanat Psikoterapileri Haftası 2023
  • Çalışma Birimleri
    • Komisyonlar >
      • Araştırma Komisyonu
      • Eğitim Komisyonu
      • Mesleki Uygulama, Standartlar ve Etik Komisyonu
      • Travma ve Krize Müdahele Komisyonu
    • Çalışma Grupları >
      • Görsel Sanatlar ile Terapi Çalışma Grubu
      • Dans/Hareket Terapisi Çalışma Grubu
      • Müzik Terapi Çalışma Grubu
      • Drama Terapi Çalışma Grubu
      • Topluma Yararlı Projeler Çalışma Grubu
    • İşleyiş İlkeleri
  • Atölyeler
  • Kütüphane
    • Makaleler
    • Yazı Dizileri
    • İzlenimler
    • Raporlar
    • Röportajlar
    • Kitap Değerlendirmeleri
    • Kitap Köşesi
    • Anket
    • Arşiv
    • E-Bülten >
      • Bizden Haberler
      • Basın
  • İletişim
  • Sanat Psikoterapileri'ne Giriş ve Tanışma Eğitimi 13-14 Kasım 2021
  • Klinik Psikolog ve Sanat Terapisti Dr. Michael Franklin ile Online Sanat Terapisi 2021
  • RUH SAĞLIĞI, EĞİTİM ve SOSYAL DEĞİŞİM İÇİN SANAT TERAPİSİ PROGRAMI
  • Açık Çağrı
  • Sanat psikoterapiler

SANATÇI GÜL ILGAZ İLE RÖPORTAJ​
​
Röportajı Yapan : Klinik Psikolog, Dr. Olcay Güner

Picture
Paragraph. Düzenlemek için buraya tıklayın.


O.Güner: Nasıl başlamıştı o resim dersleri ? Sizi yönlendirdiler mi, kendiniz mi istediniz?
G. Ilgaz: Beni sanata yönlendiren olmadı. Kendi kendime karar verdim. 1980 yılında Fransızca öğrenmek için  Fransa’ya gittim. İşte orada tam anlamıyla karar verdim sanat yapmaya veya sanat okumaya. Çünkü 80’lerde Paris  çok canlı bir şehirdi. Benim de 18, 19 yaşlarıma denk geliyordu. Adeta büyülendim Paris’te gördüğüm eserler karşısında. Orada sanat yapan arkadaşlarım da oldu. Yaşlı bir ressam beyle tanıştım. O da bana çok yardımcı oldu. Yani bir heves uyandı bende orada.
O. Güner: Yani Paris sizi olduğu hali ile tetikledi ve o büyülü mekanda içinizde  bir şeyler yaratma arzusunu mu doğurdu ?
G. Ilgaz: Evet öyle oldu. Aslında giderken niyetim dil öğrenip turizm okumak idi. Ancak benim orada bulunmam ve oradaki yaşamımım şekillenmesi kendimle ilgili önemli bir karar almama sebep oldu. Anneme mektup yazarak beni akademinin sınavlarına kayıt ettirmesini rica ettim. Benim için oldukça radikal bir karardı. Türkiye’ye döndüm  ve bir süre İstanbul’ da akademiye hazırlanmak için çalıştım.  Daha sonra da sınavlara girdim ve Devlet Güzel sanatlar Akademisini kazandım.  Yıllar aktı geçti ve Resim bölümünden  1988 yılında mezun oldum.emek için buraya tıklayın.

Picture
O. Güner:  Yaşamsal olan derken tam olarak neyi kastediyorsunuz ?
G. Ilgaz: Yaşamsal olan derken hayata dair olan şeyler. Ortak bir bilinçaltıyla örtüşen bir noktadan hareket ederek çalışıyorum.
O. Güner:  Bir örnek verir misiniz ?
G. Ilgaz: Okumalar, diğer sanat dalları ile ilişkiler, yaşadığımız ortam ve insanlar; bütün bunlardan edindiklerimizden arta kalarak bir kadrajın içinde yerleşen imgelere dönüşen şey benim  sözüm oluyor. Mesela ilk sıçramayı yaptığım iş olarak çocukluk dönemlerimden gelen ve halen hafızamda olan bir şiir beni tetikledi. Dört yaşındayken -daha okuma yazmadan bilmeden- okuduğum bir şiir vardı. Bana yuva öğretmenim öğretmişti bu şiiri. “Annem aldı bir bebek, babam verdi bir bayrak” diye başlıyor. Şiirin sonu “Attım yere bebeğimi sarıldım bayrağıma” diyerek bitiyordu ve bebeği yere atıyorum, bayrağa sarılıyorum. Böyle bir şiir. Onu hatırladım. Bunu ben sanatsal bir biçime sokup, canlandırmak istedim. Çünkü bu bebek ve bayrak imgesinin altında aslında ilginç değerler, semboller vardı. Bayrak eril olan, bebek daha dişil olan bir şey ve  şiirin sonunda bebek atılıyor, bayrağa sarılıyorum. Çelişkili ve ilginç bir durumdu benim için. Şiiri yuva öğretmenim bir deftere yazıp bana hediye etmişti. Ayrıca bu şiiri okurken çekilmiş bir de fotografım vardı elimde. Şiiri o zamanlar 9 yaşında olan kızım Esra’ya okuttum... O sahneyi; ses ,yazı, nesne ve fotoğraftan oluşan bir enstelasyon şeklinde canlandırdım. İşte böyle belki de bir histen yola çıkıyorum, onu nasıl görsele çeviririm diye düşünüyorum.
​


Picture

Picture

Picture
Picture
O. Güner: “ Ara Yollar” adlı seminerinizde aslında sanat piyasasında olmayan insanların yaptığı çalışmaları bize gösterdikten sonra,  “Bizim yaptıklarımız sanatsa peki onların yaptıkları ne?“ diye sormuştunuz. Bu ilginç kişilerin belki de farkında olmadan yaptıkları sanat çalışmaları ne zaman sizi çekmeye başladı ve bunları biriktirmeye nasıl karar verdiniz ?
G. Ilgaz: Bu süreç iki kişiyle başladı. Biri babam. Bütün evin duvarlarını kendi fotoğraflarıyla doldurmuştu. Arkadaşları, aile fotoğrafları, yaptığı işler . Birden onun yaptığı bu işe baktığımda bunun müthiş bir fotoğraf enstelasyonu olduğunu gördüm. Diziliş şekli, insanda uyandırdığı his çok farklı idi. Oturma odasına girdiğinizde her taraftan anılar fışkırıyor gibi bir atmosfer çok heyecan verici idi. Babam hiç sanatla alakası olmayan bir insan ama sanat yaptı diye düşündüm. Daha sonra Bodrum’da Cuma ile tanıştım. Cuma’yı zaten biliyordum, aklımda yer etmişti. O da dallardan sürekli heykeller üreten ve heykel tarlası olan biri idi. Birdenbire bu iki kişi arasında bir ilişki kurdum. İkisi de aslında sanatçı değillerdi ve yaptıklarını sanat yapmak adına yapmıyorlardı. İçten  gelen bir dürtüydü. Bir mecburiyetleri veya beklentileri yoktu. Daha sonrada acaba başkaları var mı diye düşündüm. Cuma ile röportaj yaptım. Onunla ahbap oldum. Cuma beni “Dede” diye tanınan Ülkü Bey’e götürdü. Ülkü Bey beni Bahadır’a, Bahadır bir başkasına yönlendirdi. Derken adeta bir koleksiyon gibi torbaya attığım bu doğal sanatçılar olmaya başladı. Sonra devam ettim ve zaman içinde bu proje oluştu.
​

Picture

“Sanatçının yaptığı aslında bir kapı açmak veya ortaya bir soru atmak. Ya da sizin de irtibata geçebileceğiniz bir aracı yaratmak. Sanatçılar olarak bizde aracıyız”
​


O. Güner: Merhaba Gül Hanım, öncelikle röportajımızı kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz.
G. Ilgaz: Benim için bir zevk.
O. Güner: Gül Hanım, sanatla ne zaman karşı karşıya geldiniz ve size eşlik etmesini istediniz? Sanat ne zaman sanat sizi yavaş yavaş içine doğru çekmeye başladı?
G. Ilgaz: Şöyle bir zamanda geriye doğru gittiğim zaman ilk aklıma gelen tabi ki çocukluk dönemlerim. Aslında çocukken hepimiz sanatla haşır neşir değil miyiz? En saf ve doğal halimizle boyalar, kalemler kullanıyoruz. Belki de herkes için aynı olan bu doğal dönemi geçersek; lise son sınıfta resim dersleri almaya başlamış olduğumu hatırlıyorum.

O. Güner: Yani üniversiteden sanatçı kimliğiyle dışarıya çıktınız. Peki üniversite eğitimi esnasında sanatın anlamı sizin için bir değişikliğe uğradı mı? Paris’te sizi büyüleyen “sanat” başkalaştı mı?
G. Ilgaz: Aslında mezun olduğunuz zaman daha bir şey olmadığınızı fark ediyorsunuz. Mezun olduktan sonra aslında sizin kendi “bakışınızı” oluşturmanız çok zaman alıyor. Sadece akademik bir eğitim yeterli gelmiyor. Ben de akademiden sonra başka çalışma grupların içine girdim, eğitimime bir şekilde devam ettim. Ciddi bir birikim ve alt yapıyı kendinize sağlamanız gerekiyor, bunu gördüm ve yolculuğuma devam ettim.
O. Güner:  Yani sanki elinize bir enstrüman almıştınız ama o enstrümandan  nasıl bir ses çıkacağını henüz bilmiyordunuz.
G. Ilgaz: Haklısınız. Sanat bir dil. Resimle görsel bir dil öğreniyorsunuz. Bu dille ne söyleyeceğiniz zamanla oluşuyor.
O. Güner: Bu yanı ile psikolojiye benziyor sanki. Bizler de mezun olduktan sonra hemen biri ile psikoterapi ilişkisine giremiyoruz. Öğrendiklerimizi nasıl bir dille icra edeceğimiz konusunda bizim de alt yapı oluşturmamız, farklı eğitimler almamız gerekiyor. Zeminimiz oluştuktan sonra kullanmayı öğrendiğimiz aletlerle işimizi icra etmeye başlama cesaretimiz oluyor.
G. Ilgaz: Birikimlerinizi sindirmek de gerekiyor. Ben şimdi akademik olarak öğrendiğim birçok şeyi unuttum bile. Ama o unutma farklı bir unutma. Bilgiler derinlere bir yerlere gidiyor ve oturuyor. İyice özümsemek diyebilirim. Bakmak ve görme farklı bir hale geliyor. Sanat tarihini bilmek, felsefeden, sosyolojiden, psikolojiden bilimden haberdar olmak;  referanslar oluşturmak gerekiyor.
O. Güner:  Peki sizin diliniz nasıl gelişti ? Başlangıçta sanatınızla neler söylediniz sonra ne hale dönüştü?
G. Ilgaz: Zaman içinde Sanat Kavramı’da değişti hazır malzemeler, video, fotoğraf gibi medyumlar kullanmak bizimde kullandığımız dile çeşitlilikler kattı. Bütün bu malzemeleri kullanarak ben, kendime ait bir söz söylemek istiyordum. Başlangıçta çok daha analitik olan çalışmalarımın yerini zamanla yaşamsal olan almaya başladı.

O. Güner:  Merak ettim çocukken ki duygunuz neydi o şiirle ilgili olarak?
G. Ilgaz: O zaman o şiiri ezberleyip düzgün okumaya çalışıyordum. Provalarda hep bayrağı yere atıp bebeği tutuyordum. Ve öğretmenler korkuyorlardı sahnede de aynı şeyi yapacak mıyım diye. Çünkü doğal olarak bebek bir kız çocuğu için daha koruma duygusu uyandıran, atamayacağı bir şey. Ama korkulan olmadı. Müsamerede öyle yapmadım. Bayrağa sarılıp, bebeği attım.

O. Güner:  Peki yetişkinlik döneminize nasıl bir duyguyla taşındı bu şiir?
G. Ilgaz: Yetişkin olduktan sonra tavrım daha tepkisel oldu. O dönem ben de kendi işlenmişliklerim üzerinde çalışıyordum. Toplumun bize işlediği  normlarlı sorguluyordum.. Bize nelerin empoze edildiğini sorguluyordum. Bu çalışmayı yaptığımda biraz daha eleştirel yaklaştım bu duruma. Düşünün bebek ve bayrak, eril olan güçler, dişil olan güçler ve empoze  bir şekilde birinin atılması!

O. Güner: Sanatı izlemek de etki ediyor kişilere değil mi? Sanat yapmanın yanında bazen sanatı izlemek de sanki insanı tetikliyor, duygularını açığa çıkarıyor ve bazen  iyileştiriyor galiba. Sergileri gezerken sanki insanlar kendi ihtiyaçlarına uyan eserleri beğeniyorlar. Bazen de en görmek istemedikleri şeyi karşılarında apaçık ifade edilmiş bir halde buluveriyor ve negatif bir tepki duyabiliyorlar. Siz sergilerinizi gezen insanları izlediğinizde neler görüyorsunuz?
G. Ilgaz: Genellikle izleyici sanatçının fikrine ulaşmaya çalışmaya çalışıyor. Burada ne düşünmüş, neden böyle yapmış  sorusunu soruyorlar. Halbuki böyle bir soruya gerek yok. Burada sanatçının yaptığı aslında bir kapı açmak veya ortaya bir soru atmak. Ya da sizin de irtibata geçebileceğiniz bir aracı yaratmak. Sanatçılar olarak bizde aracıyız. Yaptığım şeylerin tamamen bana ait olduğunu hiç düşünmemişimdir. Kendimi bir anten olarak görüyorum ve o antenden geçenler bir şekilde eserlerime yansıyor. O zaman izleyici de o yansıyan şey ile kendi dağarcığı, kendi yaşamsal birikimi, kültürel birikimi ile eserle bir irtibat kuruyor ve orada bir küme oluşuyor. Bu bir kesişim kümesi oluyor.  O oluşan küme de yeni bir şey. Aslında o da yeni bir sanat eseri diyebilirim.  Hislerden düşüncelerden oluştuğu için belki görünmüyor ama görünmemesi bir sanat eseri olmadığı anlamına gelmez. Marcel Duchamp öyle der: ”Bir sanat eseri izleyici tarafından tamamlanır. İzleyicisiz bir sanat eseri yarım kalmıştır“.

O. Güner:  Bazen izleyiciler de size kapı açıyor mu? Yaptığınız eserde hiç fark etmediğiniz, görmediğiniz şeylere işaret eden izleyiciler oluyor mu?
G. Ilgaz: Tabi ki. Bazen çok depresif bir şey yaptığımı zannederken, eserin içinde umut bulup bana gösterenler oluyor. Bu çok hoşuma gidiyor.

O. Güner:   Sanat bazıları için duvardaki bir tablo ya da şehir parkındaki bir heykel olabiliyor. Bazen de gösteriş ve övünme nedeni olabiliyor. Sanatı güzellik, estetik için kullananlar var. Ama sizin eserlerinize baktığımızda sanki hepimizin yaşamının derinliklerine işleyen bir şeylere işaret ediyorlar. Eserlerin estetik kaygıları ön planda değil. Siz o noktaya nasıl geldiniz ? Eserim güzel görünsün, beğenilsin duygusundan çıkıp da o yaşamsal soruyu sorma noktasına nasıl geldiniz ?
G. Ilgaz:  Sanırım bir sanatsal bir üretimim şatafatlı,albenili olmasından bahsediyorsunuz. Dolayısıyla bir şeyin albenili olması uğruna gerçek olmasını feda edemeyiz. Bu eğitim meselesi herhalde. Ben genellikle kendi yaşantımda bir  durum tespiti yapıyorum. Tabi ki bu o zamanın da ruhunu da kapsıyor. Çünkü belli durumlarda, o zaman diliminde hissettiğim şeyler birbirinden farklı olabiliyor. Kendime soruyorum nasıl bir durumdayım ben? O hissimin tercümesi nedir o hissimin görsel dili nedir? O zaman bazı metaforik  imgeler de kullanarak çalışmaya başlıyorum. Ama oluştururken mücadele ediyorum aynı zamanda. Bunu en iyi şekilde verebilmeye çalışıyorum. Kendi dilimi, kendi anlatmaya çalıştığımı iyi bir şekilde yapma çabasında oluyorum. Ama tabii ki burada gerisi izleyiciye kalıyor. İzleyicinin farklı anlamlar çıkarmalarına, yorumlarına kalıyor. Burada ben daha çok içsel hatta sezgisel bir noktadan hareket ediyorum diyebilirim.

O. Güner:  Bazıları sanatı çok yüceltiyorlar. Bazıları ise sanatı sıradanlaştırıyorlar. Bununla ilgili olarak size birkaç sanatçının sözlerini aktarmak istiyorum. Pessoa; “Uğraşsak da elde edemeyeceğimiz her şeyi rüyalar yoluyla elde ederiz. Sanatın ham maddesi de aslında rüyalardır. Bizi elde edemeyeceğimize ulaştırır” demiş. Tristan Tzara’ da “Hayatın en kıymetli tezahürü sanat değildir. Aslında sanatın insanların ona atfetmeyi sevdikleri  tanrısal ve evrensel bir değeri yoktur”  demiş. Picasso ise:   “ Sanat hayatımın tek amacı. Bu nedenle onu sevmemezlik edemem. Sanatla ilgili yaptığım her şey bana müthiş zevk veriyor. Yine de neden bütün dünyanın sanatın içinde eritilmesi gerektiğini de anlayamıyorum. Çünkü böylece sadece bazı aptallıkların da önü açılıyor” demiş. Siz ne düşünüyorsunuz sanatın anlamı ve sanata biçilen değer konusunda?
G. Ilgaz: Biraz Picasso’ya katılıyorum burada, şöyle ki bizim diğer insanlardan çok fazla bir farkımız yok.  Biz sadece buna vakit ayırmışız. Bununla yoğurulmuşuz. Sanatsal düşünüyoruz. Hayatımızın içinde var, arkadaşlarımız öyle gittiğimiz geldiğimiz yerler öyle.  Dolayısıyla çok yüceltilecek, aşırı yüceltilecek bir tarafı yok. Ama biliyorsunuz bizim toplumuz tarafından sanatçıların ciddiye alınmayan tarafları da var. Bu iki  aşırı uç. Dolayısıyla ben kendi işimi yapıyorum,  ben kendimi işimi iyi ve gerçek olarak yapmaya çalışıyorum. Ne kadar gerçek hislerimi,  gerçek düşüncelerimi  en iyi şekilde verebilirsem, o kadar keyif alıyorum yaptığım işten. Süslemeden, tam tersi azaltarak, yalınlaştırarak, gereksiz şeyleri koymamaya çalışarak. Sanırım sanatın yüceltilmesinin biraz yaratıcılıkla ilgisi var. Sanatçı yoktan bir şey var etmez. Her şey var aslında bu dünyada. Etrafımızda  bütün malzemeler var. Sanatçı onları yeni bir şekilde birleştirir, bir araya getirir . Buna biz belki yaratıcılık diyoruz. Yaratıcılık da tanrısal bir güçmüş gibi kavrandığı için belki sanatçıya artı bir şey yükleniyor olabilir.   Bu bana ne bir şey katıyor ne benden  bir şey eksiltiyor. Ben yapabildiğimi yapıyorum.

O. Güner:  Bu duruma sanatçıların yorumu ne oldu? Sanatçılara göre kimdi bu insanlar ve yapıtlar hakkında neler düşündüler?  Nasıl karşıladılar bunu?
G. Ilgaz: Beral Madra “bu kişilerin sistemin dışında  duran kişiler olup globalizmin, kapitalizmin, ulaşamadığı bir noktada tarafsızca duruyor oldukları” yorumunu yaptı. Üstelik bu tarafsızlıklarının farkında bile değiller. O yüzden kimseyi umursamadan hesapsızca üretiyorlar. Sunumu izleyen sanatçılarda da heyecan ve coşku yarattı onların bu tavrı.

O. Güner:  Belki de en güzel yanı da bu.
G. Ilgaz: Başka bir alan bu.  Tabii ki ben onlara karşı büyük bir heyecan duyuyorum ama  öte yandan ana yolda olan sanatçıları da azımsamamak lazım. Onların çabalarını, onların aldığı eleştiriler karşısında ayakta duruşlarını... Birçok zaman çok kösteklenmişizdir bizler de. Çok kolay bir yere gelinmiyor. Düşüp düşüp tekrar kalkmalar oluyor. Ana yollarda olanlar da tabi ki çok kıymetli işler yapıyorlar. Ara yollardaki sanatçıların duruşu ise daha farklı.
​
O. Güner:  Peki sanatın iyileştirme gücü hakkında ne düşünüyorsunuz? 
G. Ilgaz: Mesela şamanlar zaten bir çeşit sanatçı. Aynı zamanda sanatçının da şamanik bir tarafı var. Dönüştürme sanatın doğasında olan bir şey. Bir kere bir şeye odaklanmak, sizi dış dünyadan soyutlayan bir şey. Kendi kendinizle baş başa kalıyorsunuz ve kendinizle bir diyaloga giriyorsunuz. Belki sizin terapide yaptığınız şey o kişiyle diyaloga girmek. Ama sanatla uğraşan, insan kendi kendiyle ve yaşadığı ortam ile  bir  iletişime giriyor. Kendi kendisine onu öyle mi yapayım, böyle mi yapayım,  şuraya mı koyayım, hımm  bu imgeyi mi kullanayım?... Ondan sonra da ortaya çıkana sanki yabancı bir şeymiş gibi bakıyorsun. Diyorsun ki ben ne yaptım? Ben ne yaptım sorusuna cevap bazen karşında apaçık gözüküyor. Bazen de eserin içinde saklı olanı araştırman gerekiyor. Şaşırıyorsunuz. Ben bunu nasıl görmedim daha önce. Çok daha hızlı ve direkt bir dil sanat. Çıkan imgeler konuşmaya başlıyor sizinle.
O. Güner:  En son “Takas” isimli bir sergi yaptınız. Siz ve Melih Özuysal’a ilginç bir sergi bu. Bu sergiden biraz söz eder misiniz?
G. Ilgaz:  Ressam arkadaşım Melih ile imgelerimizi takas ettiğimiz bir çalışma oldu bu. Atölyelerimiz yakın. Birbirimizi uzun zamandır tanıyoruz. Birbirimizden çok farklı çalışıyoruz. O  bir ressam. Bense fotograf başta olmak üzere daha çağdaş malzemeler kullanıyorum. Önce Melih benim atölyeme geldi. Benden bazı fotoğraflar seçti ve bu fotoğraflara boyayarak müdahale etti. Sonra ben onun müdahalelerini gördüm. Ne gibi imgeler eklediğine baktım. Sonra ben onun imgelerini dahil ettiğim yeni fotoğraflar yaptım. Mesela bir orman fotoğrafına kayık imgesi eklemişti. Kayık bende imge olarak nedir? Bunu düşündüm. Kayık fotoğrafları çektim. Kayık imgesi ile başka neler yapabilirim düşündüm ve yeni bir iş çıkarttım . Sonra perdelerin olduğu bir fotoğrafıma atlar eklemişti. Ben de atlar üzerine çalıştım. Yani bir nevi imge  alışverişi oldu aramızda.
 


Gül Ilgaz                                                                                                                                                                                       Melih Özuysal
Picture
O. Güner:  İmgesel bir diyalog gibi olmuş.
G. Ilgaz: Evet. Başka dilden bir diyalog. O bir şey yaptı ben ondan aldım. Ben bir şey yaptım o benden aldı. Adı üstünde takas. İkimiz de kendi yaklaşımlarımızı koruyarak belki de birbirimize yeni kapılar açtık. Sergiyi yerleştirmede de epey uğraş verdik. Bir enstelasyon gibi, yeni bir eser gibi oldu yerleştirme de. Herkes bize nasıl bu kadar egolarınızı geri çekebildiniz? Diye sordu. Biz ikimiz de bunu hiç düşünmedik. Bunu bir deney gibi gördük ikimiz de sadece deneye odaklandık.
 
O. Güner:  Çok ilginç bir deneyim olmuş bu.
G. Ilgaz: Evet bizim için de diyalog içinde olarak  birlikte üretmek oldukça bir yeni çalışma biçimi oldu.
O. Güner:  Gül Hanım, çok çok teşekkür ederiz bu güzel sohbet için.
G. Ilgaz: Ben teşekkür ederim.

2012 - 2020 ©  Sanat Psikoterapileri Derneği - Son güncellenme tarihi: 3 Mart 2023