EKOLOJİK KAYIPLAR / YAS VE ÇOCUKLAR
Hiç var olmamış gibi… elimden uçup gitti…
Olcay Güner, Klinik Psikolog, Dr.
Kayıplar hepimizin yaşantısında var olan bir unsurdur. Kayıp durumunda hissettiğimiz zor duygularla nasıl baş edeceğimizi ve nereye yönlendireceğimizi çoğu kez bilemeyiz. Öfke ve üzüntü bazen taşınamaz derecede ağır gelir. Altında adeta eziliriz. Bazen de tam oracıkta dururlar ama onlar yokmuş gibi davranırız. Var olan değerlerimizin kaybı sadece duygusal değil, narsistik yaralanmalara da yol açar. Bu da karamsarlık ve anlam kaybı ile sonuçlanabilir.
Ekolojik kaynaklarımız da bazen ağır darbeler alabilir, hatta yok olabilirler. Su, toprak, verimlilik, alışılmış iklim koşulları değişebilir, yok olmaya yüz tutabilir. Bunların sonucunda göç etmek zorunda kalarak mekân kaybı yaşayabiliriz. Yetersiz beslenme, hijyen sorunları, bağışıklığın düşmesi, hastalıklarla yüz yüze gelip fiziksel sağlığımızı kaybedebiliriz. Sosyal refah düzeyimizi, mesleğimizi kaybedebiliriz. Ekolojik sorunlar sürdükçe stres devamlılığı nedeni ile kronik öfke, agresyon, somatik şikayetler, madde bağımlılığı, uyku sorunları, kaygı bozuklukları, kişilerarası şiddet, kronik depresyon, tükenmişlik, intiharlarla karşılaşacak düzeyde ruh sağlığı kayıpları yaşayabiliriz. Dünya genelinde 10 ülkede toplam 10.000 kişi ile görüşülerek yapılan bir anket çalışmasında bütün ülkelerde ekolojik krizle ilgili yaşanan tedirginliğin çok yüksek olduğunu ve bunun sebebinin yalnızca yıkıcı iklim felaketlerine tanık olmak değil, hükümetlerin ısrarla krizi durdurmak için etkin/anlamlı adımlar atmamalarından da kaynaklandığını ortaya çıkarmıştır.
Çocuklarımızı da düşünerek, ekolojik anksiyeteyi yönetebilmemize yol açacak önerileri şu şekilde sıralayabiliriz:
Aslında her türlü kayıpta en büyük ihtiyaç: Yeterince iyi bir ebeveyndir. Yeterince iyi bir ebeveynimiz yoksa kayıp ile baş edemeyiz. Kabullenemeyiz. Güvenebileceğimiz biri, tutunabileceğimiz biri yoksa kaybı, kaygı ile yaşarız. Kabullenemeyiz. Kaybın yerini tutabilecek, orada duracak bir ebeveyn figürüne ihtiyaç vardır. Tutarsız , samimiyetsiz bir ebeveyn çocuğa iyi gelmez. Kayıp yokmuş gibi davranan bir ebeveynimiz varsa, kaybı kabul edemeyiz. Kabul etmezsek yas tutamayız. Ancak kayıp kabul edildiğinde sağlıklı bir yas süreci başlar. Ustaca seçilmiş sözcükler, hikayeler, şiirler ve şefkatli bir ses tonu yaşama devam edebilecek kadar iyi hissetmeyi hızlandırır. Anne ve babanın dokunması çocuğun normal şoktan çıkış ve yeniden normalleşme çevrimine destek olabilir. Dengeli ve soğukkanlı bir yetişkinin varlığı çocuğun güven duygusunu arttırarak, korkusunu azaltır. Toplumsal travmalar söz konusu olduğunda da yatıştırıcı bir üst yönetimin varlığı çok önemlidir. Ustaca seçilmiş sözcükler, açıklamalar, sorumluluk almalar ve şefkatli bir ses tonu ile yapılan net açıklamalar iyileşmeyi hızlandırır. Üst yönetimin somut ve işe yarar yardımlarda bulunması toplumun şoktan çıkış ve normalleşme çevrimine destek olabilir. Dengeli ve soğukkanlı, suçu başkalarına atmayan bir üst yönetimin varlığı toplumun güven duygusunu arttırarak, korkusunu azaltır. Travmalardan sonra hissettiğimiz yalnızlık noktasında; (Jung’un da söz ettiği gibi), ayak basılmamış kendi yalnızlığımızın içinde sanat yaparak, kendimize yeni bir yol açabiliriz. Bunu yaparken kendi varlığımızın temel gerçeklerine döneriz. Açılan bu yeni bilince kolektif geçerlilik vermeyi de başarabilirsek kültürün yükselmesi için itici güç olan tezatlar gerilimi yaratılabilir ve toplum da bilinçlenir ve dönüşür. Tezatlar gerilimi olmadan değişim enerjisi de olmaz. Değişim için bu sanatsal karşı duruş tahripkar, mantıksız, anarşist değildir. Yapıcıdır. Sanat sayesinde kaostan bir düzen doğacaktır. Hayatın kontratında hüzün de yer alır. Ancak sanat bize acıyı farklı perspektiflerden göstererek yeniden keşfettirir ve onunla baş etmemizi sağlar. Adeta normalleştirir. İşlenemeyecek düzeyde olumsuz duygular içeren deneyimleri katı madde olarak ele alırsak, katı madde suya dönüşmeden gaz haline yani sanat haline dönüşür. Bir zarafeti, hafifliği vardır. İşte buna süblimasyon denir. Travmaya uğramış bireyler açısından bu tür sanat eserleri çok yoğun ve özel acı anlarımız ile başa çıkmak için onlara donanım sağlar. Jung’a göre ilerleme bireyselleşme ile başlar. Dış dünyadaki gerçekleri ancak kendi iç dünyamıza intibak ettiğinde, uyum sağladığında ideal bir şekilde karşılayabiliriz. Sanat bunu sağlar ve paylaşmamızı olanaklı kılar! Travmalar söz konusu olduğunda da sanat hem kendimizi anlamanın, hem de kendimizi anlatmanın nazik, çok acıtmayan, estetik bir yoludur. Travmalardan sonra duygusal tarafımız yaralanmış olsa da, rasyonel tarafımız halen dimdik ayaktadır ve yeni fikirler yaratarak yaralı olanı iyileştirerek yepyeni bir duygusal-kalp benliği inşa edebilir. Bunu yaparken en büyük yardım kontrolün ele geçirildiği alanlardan gelir. Yetişkinler için bazen iş, gündelik yaşam meşguliyetleri, çocuklar için oyun ve sanat yasın işlenmesinde en büyük yardımcılardır. Kayıp günlük işlere, oyunlara malzeme olarak katılır, işlenir ve yeniden anlamlandırılır. Çocukların geçtiği yas süreci büyüklerinkine benzemez. Aslında sorun bir çocuğun yas tutup tutamayacağı değil, kaybını nasıl yaşadığı ve nasıl ifade ettiğidir. Örneğin çocuğun kayba açık bir tepki vermemesi, içsel bir tepkinin olmadığına işaret etmez. Çocuklar uzun süre acı çekemezler ve bu yüzden acılarından kaçabilmek için çeşitli aktivitelere sarılırlar. Farklı yaş gruplarındaki çocuklarda yas belirtileri ve yapılması gerekenler: |