OTİZM VE SANAT
Zeynep Maçkalı
Uzm. Psk., Aura Psikoterapi, Sanatla Tedavi ve Eğitim Merkezi
Öğr. Gör. (yarı zamanlı), Arel Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans Programı
Otizm, akranlarıyla karşılaştırıldığında sosyal ilişki ve etkileşim kurma isteğinde kısıtlılığın gözlendiği, diğer insanlarla ilgilenmeme ve dil kullanımının kısıtlı veya hiç olmadığı gelişimsel bir bozukluktur. Otizmin psikososyal tedavisinde yaygın olarak davranışçı yöntemler kullanılmaktadır (Maglione ve ark. 2012). Otizmde, özellikle erken müdahalede, uygulanan yöntemlerin etkililiğini ele aldığı çalışmasında Ingersoll (2011) davranışçı müdahalelerin özellikle dil ve bilişsel becerilerin gelişiminde ve yıkıcı davranışların azaltılmasında etkili olmakla birlikte sosyal beceriler üzerinde etkili olmadığını aktarmıştır. Ingersoll (2011) otistik spektrum bozukluklarında sosyal etkileşimi geliştirmeye odaklı, bireyselleştirilmiş hedeflere göre planlanan, birey için pek çok farklı öğrenme olanağı sunabilen ve ebeveynleri de içeren sosyal etkileşimleri kapsayan bir müdahale önermektedir. Levy ve arkadaşları (2009) da son 10- 15 yıldır gelişimsel, ilişki odaklı müdahalelerden umut verici sonuçlar elde edildiğinden bahsetmektedirler.
Otistik belirtileri olan çocuklarla yapılan sanat terapisi çalışmaları genel olarak iletişimi arttırmayı, sosyal becerileri geliştirmeyi, bireyselleşmenin gelişmesini ve duyu bütünlemeyi kolaylaştırmayı amaçlamaktadır (Bragge ve Fenner 2009). Bunların yanı sıra sanat dışsal gerçekliğin deneyimlenmesi için somut-eylemsel bir yol sunduğundan sembolleştirmeyi gerçekleştiremeyen otistik bozukluğu olan çocuklar için iç ve dış gerçeklik arasında bağlantı kurmayı kolaylaştırır (Evans ve Dubowski 2001). Ayrıca sanat hem güçlü yönlerini ortaya koyabilmeleri hem de perseveratif ve kendini uyarıcı davranışlarla ilişkili duyusal ihtiyaçların giderilebilmesi, imgelemenin gelişmesi gibi bozukluğun doğasıyla ilgili zorluk alanlarını desteklemek için alan sağlar (Martin 2009).
Otizmde beden, duyumların merkezinde olduğundan, duygu dışavurumunun stereotipik hareketlerle sağlandığı bir tablo söz konusudur. Deneyimler kinestetik olduğundan, terapistin danışanla ortak bir hareketi paylaşması, danışanın hareket örüntüleriyle ‘tanışmak’ için kendi bedenini kullanması, danışanın hareketlerini aynalaması otizmle çalışırken terapötik süreçte kullanılabilecek yöntemlerdendir (Maçkalı, 2014). Otizmde hareketin karşılıklılığı söz konusu olmadığından özellikle sürecin başında terapistin aktif olması gerekir. İlişkiyi başlatmak arzusunun gelişmesi ve dikkatinin sürdürülmesi için değişim bedenden başlamaktadır. Terapist danışanın hareketleriyle uyumlanır böylece danışan hareketlerinin kinestetik yansımalarını deneyimler (Eracar 2006; Samaritter ve Payne 2013). Danışanın ritmini, duygulanımını ve o andaki deneyimini kendi bedeninde duyumsar. Danışanın o andaki halini bedeni yoluyla anlamaya çalışır (Kossak 2009). Terapist algısal farkındalığı geliştirmek adına ritimde ve hareketlerin örüntüsünde değişim yapabilir veya vücudunun duruşunda değişim yapabilir. Bu ‘kinestetik ortalıklık’ta (Samaritter ve Payne, 2013 s. 145) danışan zaman içinde hareketin ne olacağına karar veren kişi olur.
Otistik belirtileri olan çocuklarla yapılan sanat terapisi çalışmaları genel olarak iletişimi arttırmayı, sosyal becerileri geliştirmeyi, bireyselleşmenin gelişmesini ve duyu bütünlemeyi kolaylaştırmayı amaçlamaktadır (Bragge ve Fenner 2009). Bunların yanı sıra sanat dışsal gerçekliğin deneyimlenmesi için somut-eylemsel bir yol sunduğundan sembolleştirmeyi gerçekleştiremeyen otistik bozukluğu olan çocuklar için iç ve dış gerçeklik arasında bağlantı kurmayı kolaylaştırır (Evans ve Dubowski 2001). Ayrıca sanat hem güçlü yönlerini ortaya koyabilmeleri hem de perseveratif ve kendini uyarıcı davranışlarla ilişkili duyusal ihtiyaçların giderilebilmesi, imgelemenin gelişmesi gibi bozukluğun doğasıyla ilgili zorluk alanlarını desteklemek için alan sağlar (Martin 2009).
Otizmde beden, duyumların merkezinde olduğundan, duygu dışavurumunun stereotipik hareketlerle sağlandığı bir tablo söz konusudur. Deneyimler kinestetik olduğundan, terapistin danışanla ortak bir hareketi paylaşması, danışanın hareket örüntüleriyle ‘tanışmak’ için kendi bedenini kullanması, danışanın hareketlerini aynalaması otizmle çalışırken terapötik süreçte kullanılabilecek yöntemlerdendir (Maçkalı, 2014). Otizmde hareketin karşılıklılığı söz konusu olmadığından özellikle sürecin başında terapistin aktif olması gerekir. İlişkiyi başlatmak arzusunun gelişmesi ve dikkatinin sürdürülmesi için değişim bedenden başlamaktadır. Terapist danışanın hareketleriyle uyumlanır böylece danışan hareketlerinin kinestetik yansımalarını deneyimler (Eracar 2006; Samaritter ve Payne 2013). Danışanın ritmini, duygulanımını ve o andaki deneyimini kendi bedeninde duyumsar. Danışanın o andaki halini bedeni yoluyla anlamaya çalışır (Kossak 2009). Terapist algısal farkındalığı geliştirmek adına ritimde ve hareketlerin örüntüsünde değişim yapabilir veya vücudunun duruşunda değişim yapabilir. Bu ‘kinestetik ortalıklık’ta (Samaritter ve Payne, 2013 s. 145) danışan zaman içinde hareketin ne olacağına karar veren kişi olur.
Tustin (1986) otizmde dış çevreden gelen bilgilerin kinestetik yollarla işlendiğini, beden duyumlarının ön planda olduğunu belirtmiştir. Sanat, dokunma, işitme, koklama, görme olarak birden fazla duyuya hitap edebildiğinden farklı bilgilerin işlenip bütünleşmesi için alan sağlayabilmektedir. Kearns (2004) de duyu bütünlemesinde zorluk yaşayan kişilerde sanatın işlevsel olabileceğini savunmaktadır. Kille çalışma, parmak boyalar, şövalede resim yapmak hem kinestetik uyarım hem görsel uyarım sağlamaktadır. Boyaları karıştırırken veya sıkarken çıkan seslere dikkat etmek işitsel uyarım sağlamaktadır.
Dans-hareket terapisinde ‘aynalama’ olarak isimlendirilen teknik son yıllarda otizmde taklit becerileri üzerine yapılan çalışmalarda sıkça kullanılmaktadır. Taklit edilmenin duyusal-motor düzenlemeye yardımcı olarak koşmak, zıplamak gibi kaba motor hareketlerde azalmaya (Escalona ve ark., 2002), aynı zamanda fiziksel temas davranışlarında artmaya (Rogers ve ark., 2003) yol açtığı gözlemlenmiştir. Katagiri ve arkadaşları (2010) da aynalamanın otistik gelişim gösteren 2-3 yaş çocuklarında sosyal etkileşime yönelik davranışlar (birinin yüzüne bakma, gülme, dokunma, yaklaşma, oyuncak verme, vb.) üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu saptamışlardır.
Kim ve arkadaşları (2008) ise ortak dikkat becerilerinin geliştirilmesinde müzikal uyumlanmanın etkisini ele almışlardır. Müzikal uyumlanma, terapistin danışanın gerek müzik kullanarak gerekse müziği kullanmadan dışavurduklarına empatik şekilde tepki vermesidir. Bu süreç danışanın vuruşlarına eşlik etmeyi, hareketin ritmik tekrarını, müzikle oyun oynamayı, vs. kapsamaktadır. Önemli olan kişinin oluşturduğu malzemeyle ona yakın, tanıdık gelen doğaçlamalar oluşturmaktır. Karşılıklı olarak anlamlı ve keyifli bir müzikal etkileşim oluşturmak bireyde tepki uyandırabilir, bu da birlikte müzik yapmak adına sürece dikkat etmesine, süreci takip etmesine yardımcı olur.
Dans-hareket terapisinde ‘aynalama’ olarak isimlendirilen teknik son yıllarda otizmde taklit becerileri üzerine yapılan çalışmalarda sıkça kullanılmaktadır. Taklit edilmenin duyusal-motor düzenlemeye yardımcı olarak koşmak, zıplamak gibi kaba motor hareketlerde azalmaya (Escalona ve ark., 2002), aynı zamanda fiziksel temas davranışlarında artmaya (Rogers ve ark., 2003) yol açtığı gözlemlenmiştir. Katagiri ve arkadaşları (2010) da aynalamanın otistik gelişim gösteren 2-3 yaş çocuklarında sosyal etkileşime yönelik davranışlar (birinin yüzüne bakma, gülme, dokunma, yaklaşma, oyuncak verme, vb.) üzerinde olumlu bir etkisi olduğunu saptamışlardır.
Kim ve arkadaşları (2008) ise ortak dikkat becerilerinin geliştirilmesinde müzikal uyumlanmanın etkisini ele almışlardır. Müzikal uyumlanma, terapistin danışanın gerek müzik kullanarak gerekse müziği kullanmadan dışavurduklarına empatik şekilde tepki vermesidir. Bu süreç danışanın vuruşlarına eşlik etmeyi, hareketin ritmik tekrarını, müzikle oyun oynamayı, vs. kapsamaktadır. Önemli olan kişinin oluşturduğu malzemeyle ona yakın, tanıdık gelen doğaçlamalar oluşturmaktır. Karşılıklı olarak anlamlı ve keyifli bir müzikal etkileşim oluşturmak bireyde tepki uyandırabilir, bu da birlikte müzik yapmak adına sürece dikkat etmesine, süreci takip etmesine yardımcı olur.
Yazı kapsamında Türkiye’de otistik bozukluğu olan çocuk, ergen ve yetişkinlerle yapılan sanat terapi çalışmalarından da örnekler sunulacaktır. İlk olarak otistik gelişimi düşündüren belirtilere sahip (göz ilişkisi kurmama, ismi çağrılınca bakmama, sözel etkileşimde hecesinin/kelimesinin olmaması, sosyal ilişki başlatmama, oyuncakların içerisinden tekerlek gibi dönen şeylerle daha çok ilgilenme, arabaları tek sıraya dizme gibi otistik davranışlar) 19 aylık bir çocukla 20 ay süren terapötik süreçten kısaca bahsedilecektir (Maçkalı, 2014). Bu çalışmada sosyo-duygusal gelişimin uyarılmasında (ilişki arzusunu uyandırmak ve geliştirmek, benlik algısını oluşturmak ve geliştirmek, sözel iletişimi uyarmak) oyun ve sanat terapisi kullanılmıştır. Ayrıca aynı kurumda, gelişimsel problemler konusunda uzman, farklı gelişenlerin aileleriyle çalışmalarda deneyimli bir yetişkin psikoterapisti tarafından her hafta anne ile çocuğun gelişimine dair gözlemlerin alındığı, gerekli durumlarda danışmanlığın verildiği görüşmeler gerçekleştirilmiştir. Oyunun bir dışavurum aracı olarak görüldüğü süreçte aynalama, birlikte müzik yapma, karşılıklı müzik yapma, ortak kağıda resim yapma gibi teknikler kullanılmıştır. Oyun kurmaya arzu duydukça onun arzusunu paylaşmak, kısaca adım adım, anbean sürecin farkında olarak “ben buradayım, seni görüyorum ve seni bekliyorum” diyerek ilişkide kalabilmek (Bion, 1959) sürece dair vurgulanması gereken noktadır. Seans sürecinden örnekler vermek gerekirse, tahtada birlikte çizim yaptığımız anlarda hem çizgilerini taklit etmem hem de çıkardığı sesleri yankılamam Y.K.’nın içinde bulunduğu durumu bedenimle de anlamama olanak sağladı. Bir başka seansta bongoları kullanarak birlikte müzik yaparken onun benim önümdeki bongoya vurmasına karşılık benim onun önündeki bongoya vurduğum anda sinirlenmiş gibi bir surat ifadesi takınıp daha sonra gülümsemişti. Burada terapist tarafından yapılan ilişki teklifini reddedermiş gibi yapıp, daha sonra gülümseyerek kabul ettiğini belirtmesi ilişkide özne konumunda kalarak kendi ihtiyacını belirtmesi açısından önemliydi. 60 seanslık sürecin sonunda çocuğun göz temasından çekinmediği, kendini ifade etmek için arzu duymaya başladığı, kelime dağarcığının geliştiği, oyunlarının çeşitlendiği, sanat ürünlerinin içeriğinin zenginleşmesi ve çeşitlenmesiyle birlikte yaratıcılığını ortaya koyabildiği gözlenmiştir.
1996 yılından beri Otistikler Derneği tarafından ‘farklı olanla birlikte yaşamak’ mottosuyla yürütülen Alternatif Gelişim Projesi’nde ise farklı gelişen çocuk, ergen ve yetişkinlerin psikolojik ve sosyal gelişimlerini destekleyici nitelikte çalışmalar sürdürülmektedir. Proje kapsamında günlük yaşam aktiviteleri (alışveriş, yemek, temizlik, vb.), sanatsal etkinlikler (atölyeler, sergi-müze gezileri,vb.) ve sanatla terapi tekniklerinin kullanıldığı grup çalışmaları yapılmaktadır. İlişki için kolaylaştırıcı bir rol oynayan sanatla çalışma dışavurum için de ‘tehditkar olmayan’ bir zemin sağlamaktadır. Grup halinde yapılan çalışmalar bireylerin birbirleriyle iletişime geçmesini teşvik eder. Böylece sanat yoluyla dış dünyayla temas sağlanır, iç dünyada ifade bulamamış yaşantıların dışavurularak bütünleşir (Eracar, 2013; İsmanur, 2014).
Sonuç olarak, otistik belirtileri olan bireylerle yapılan sanat terapi çalışmalarında sanat yoluyla (dans/hareket, müzik, resim, vb) oluşan alanda karalamalar/çizimler, değişik tonlarda çıkan sesler, tekrarlayıcı hareketler şeklindeki yaşantılara izin veriliyor ve ilişki içinde anlamlandırılıyor. Terapistin anlamlandırmalarını sözelleştirerek yansıtması yaşantının da sözel olarak sembolleşmesine alan açıyor. Ulaşılabilen kaynaklarda sanat terapisinin otizmde nasıl etkili olabileceğinin daha çok olgu sunumları yoluyla aktarıldığı görülmüştür. Bu bağlamda ilişki-odaklı bir müdahale olarak sanat terapisinin otizmde nasıl kullanılabileceğine dair pek çok çalışmaya ihtiyaç vardır.
Sonuç olarak, otistik belirtileri olan bireylerle yapılan sanat terapi çalışmalarında sanat yoluyla (dans/hareket, müzik, resim, vb) oluşan alanda karalamalar/çizimler, değişik tonlarda çıkan sesler, tekrarlayıcı hareketler şeklindeki yaşantılara izin veriliyor ve ilişki içinde anlamlandırılıyor. Terapistin anlamlandırmalarını sözelleştirerek yansıtması yaşantının da sözel olarak sembolleşmesine alan açıyor. Ulaşılabilen kaynaklarda sanat terapisinin otizmde nasıl etkili olabileceğinin daha çok olgu sunumları yoluyla aktarıldığı görülmüştür. Bu bağlamda ilişki-odaklı bir müdahale olarak sanat terapisinin otizmde nasıl kullanılabileceğine dair pek çok çalışmaya ihtiyaç vardır.
Kaynaklar:
Bragge A & Fenner P (2009). The emergence of the ‘Interactive Square’ as an approach to art therapy with children on the autistic spectrum. International Journal of Art Therapy: Formerly Inscape 14: 17-28. Eracar H N (2006). Otistikler ve diğer farklı gelişenlerin eğitim ve tedavisinde sanatla çalışma. Sapiens, 8. Eracar H N (2013). Sözden Öte Sanatla Terapi ve Yaratıcılık. İstanbul, 3P Yayıncılık. Escalona A, Field T, Nadel J, Lundy B (2002). Brief report: Imitation effects on children with autism. J Autism Dev Disord, 32:141–144. Evans K & Dubowski J (2001) Art therapy with children on the autistic spectrum. Jessica Kingsley Publication, London. Ingersoll B (2011). Recent advances in early identification and treatment of autism. Curr Dir Psychol Sci 20: 335-339. İsmanur, O. B. (2014). Alternatif Gelişim Projesi. Otistikler Yaşamla Bütünleşme Kampları Eğitim Sunumu. Girne, Kıbrıs. Katagiri M, Inada N, Kamio Y (2010). Mirroring effect in 2-and3-year-olds with autism spectrum disorders. Res Autism Spect Disord, 4, 474-478. Kearns D (2004). Art therapy with a child experiencing sensory integration difficulty. Art Therapy: Journal of the American Art Therapy Association 21: 95-101. Kim J, Wigram T & Gold C (2008). The effects of improvisational music therapy on joint attention behaviors in autistic children: a randomized controlled study. J Autism Dev Disord 38: 1758-1766. Kossak MS (2009). Therapeutic attunement. A transpersonal view of expressive arts therapy. The Arts in Psychotherapy 36: 13-18. Levy S E, Mandell D S, Schultz R T (2009) Autism. Lancet 374: 1627-1638. Maçkalı Z (2014). Otizmde erken müdahalede sanatla terapi. Sanatla Terapi ve Yaratıcılık Eğitimi Bitirme Tezi. 3. Sanatla Terapi ve Yaratıcılık Sempozyumu’nda sunulmuştur, Bursa, 1-2 Kasım 2014. Maglione M A, Gans D, Das L, Timbie T, Kasari C (2012) Nonmedical interventions for children with ASD: recommended guidelines and further research needs. Pediatrics 130: 169-178. Rogers S J, Hepburn S L, Stackhouse T, & Wehner E (2003). Imitation performance in toddlers with autism and those with other developmental disorders. J Child Psychol Psych 44: 763–781. Samaritter R & Payne H (2013). Kinestetic intersubjectivity: A dance-informed contribution to self-other relatedness and shared experience in non-verbal psychotherapy with and example from autism. The Arts in Psychotherapy 40: 143-150. |