Sanat ve psikiyatri arasındaki ilişkinin izleri ilk çağlardaki insanların yapıtlarında açıkça görülmektedir. İlk insandan günümüze insandaki yaratıcılık ve bunun sonucu olarak gelişen sanat, insanı ve toplumsal ilişkileri anlamamıza yardımcı olmaktadır. Var olanla var olmayan arasında bulunan sanatsal süreç, bu iki alanı bir araya getirmeye çalışır. Düş ile gerçek arasında kurulan bir köprü olarak sanatsal etkinlik, akıl ile akıl dışı, düşlem ile gerçek, imgeler ile nesneler arasında bir bağ kurma eylemidir. Kısaca sanat, insanın kendisini tanımasının, dönüştürmesinin ve yaratmasının dışavurumu ya da bir serüvenidir. Bu serüven sonunda insanın, kendini tanıdığını, varlığını kanıtladığını, kendini aşma çabası içinde kendi bilincine vardığını gözlemleyebiliriz. Yaratılan ve diğerleri ile paylaşılan imgelerin bu büyülü gücü, sanatın psikiyatri ve psikoterapide kullanım yolunu açmaktadır. Psikiyatride Sanatla Tedavinin Gelişimi Psikiyatride sanatla tedavi 1930’larda ve özellikle de II. Dünya Savaşı sonrasında başlamıştır. Bu dönemde sarsılmış ve bütün değerleri altüst olmuş toplum, onarılmaya ve rehabilite edilmeye gereksinim duymaktaydı. Sanat bu dönemde, içerideki acıya; insancıllık, saygı ve şefkatle bakmayı sağlayan bir yaklaşım olarak öne çıkmıştır. Sanat eserinin biçimi ve kişinin ona verdiği anlamlar, bireyin psikopatolojisi ve kişilik yapılanması hakkında önemli ipuçları verir. Hastanın, yarattığı sanatsal süreç; örneğin resmi hakkındaki yorumu, resimdeki unsurlarla ve terapistle olan ilişkisi, hem bilinçdışı çatışmaları hakkında ipuçları vererek psikopatoloji düzeyini değerlendirebilmeyi sağlar hem de bilinçdışı çatışmaların farkındalığını arttırarak psikoterapötik bir süreci başlatır. Bu aynı zamanda, hasta ve terapist arasındaki ilişkiyi oluşturmaya yardımcı, taşıyıcı ve değiştirici bir araç olarak işlev görür. Bilinçdışındaki temel düşünce ve duygular, kelimeler yerine imajlar (görüntüler) olarak ortaya çıkar. Bu ürünler, doğası ne olursa olsun emosyonel bir katarsis sağlar ve hastanın korkularını, istek ve arzularını açığa vurmasına araç oluşturur. Resim aracılığıyla, hasta ve terapist arasında sembolik bir dil gelişir. Örneğin, konuşması bloke olan veya serbestçe kendini ifade etmekte zorlanan hastalar, çizim ya da boyama yoluyla, düşünce ve duygularını kelimelere aktarabilirler. Geçmişteki birçok otoriteye göre sanatla tedavinin işlevi, hastanın ürünlerini yorumlamakla değil, hastanın bilinçaltındaki fenomenleri sembolik bir yolla, anlamı olan çizimleri aracılığıyla kendisinin anlaması, keşfetmesi ve yeniden onarması ile ilgilidir. Bunun ötesinde, sembolizasyon yoluyla oluşan kavramlar, içsel dürtülerin, itkilerin, bireyde çok fazla suçluluk yaratmaksızın ifade edilmesini sağlar. Bu, özellikle regresif, yoğun affektlerini kontrol etmekte zorlanan ya da duygu ve düşünceleri arasında bağlantı kuramayan hastaların tedavisinde çok önemlidir. Klinik Uygulamada Kullanım Alanları Sanat psikoterapisi, hastaya eleştirel olmayan, kendini olduğu gibi ifade edebileceği güvenli bir ortamda; yaşam hakkında yaratıcı bakış açıları ve diğerleri ile anlamlı ilişkiler kurma imkânı sağlayan bir sağaltım biçimidir. Sanat terapi yoluyla bireyin; duyusal ve motor, algısal, bilişsel, duygusal, fiziksel, sosyal ve ruhsal alanlarında çok yönlü çalışmak mümkündür. Sanat aracılığıyla büyüme, kişilikte ve ruhsal alanda da bir bütün olarak büyümenin ve olgunlaşmanın işareti olarak görülür. Aynı zamanda sanatla psikoterapi esnek, uyarlanabilen ve gelişen bir alandır. Sözlü iletişim öncesi süreçleri içeren resim, müzik, drama, yaratıcı yazarlık, dans, oyun gibi geniş çaplı kullanımı olan yaratıcı sanat terapilerinin, ruhsal hastalığı olan kişilerin iyileşmesi üzerinde birçok yönden yararlı olduğu kanıtlanmıştır. Bu konuda yapılan çalışmalar, sanat tedavisinin psikososyal stres düzeyini düşürdüğünü, hastaneye yatma gereksinimini azalttığını, çalışma ve verimliliği arttırdığını bulmuşlardır. Amerikan Sanat Terapi Birliği, sanat terapisini; “görsel sanatlar ve davranış bilimleri eğitimi görmüş bir terapist tarafından, bireylerde pozitif bir gelişme sağlamak, çatışmaları çözümlemek, fiziksel ve psikolojik bozuklukları azaltmak, problem çözmek, stresle başa çıkmada destek sağlamak üzere, tanı ve tedaviyi sağlamada çeşitli sanat materyalinin kullanımı yoluyla sürdürülen bir tedavi biçimi” olarak tanımlamaktadır. Ülkemizde sanat terapisi, eğitimi ve uygulama alanları henüz gelişmekte iken, yurtdışında en fazla psikiyatri kliniklerinde yatarak ve ayaktan tedavi ünitelerinde, bireysel ve grup uygulaması şeklinde kullanılmaktadır. Bireysel terapide, terapistin yönelimine göre, yalnızca sembolik anlamlar üzerinde çalışıldığı gibi, sanat terapisi hasta ve terapist arasındaki ilişkide bir araç olarak da kullanılabilir. Grup psikoterapisinde de, tek tek üyelerin ürünleri üzerinde durularak sembolik içeriğin çözümlemesi şeklinde çalışıldığı gibi, üyeler arası etkileşimde bir araç olarak da kullanılmaktadır. Sanat Psikoterapisinin Rehabilitasyon Amaçlı Kullanılması Kronik ruhsal bozukluğu olan ve toplum dışına itilmiş hastaların temel sorunu günlerini nasıl geçirecekleri sorusudur. Rehabilitasyonun en önemli işlevi kişide mutlu olma ve kendi potansiyelini harekete geçirebilme etkisi oluşturabilmektir. Dolayısı ile psikiyatrik rehabilitasyonun en önemli ayağı duygusal doyuma yönelik öğeler içermesidir. “Sanatla psikoterapi” bunu sağlamanın önemli yollarından biridir. Sanat Psikoterapisinin Katkıları
Kaynakça
0 Yorumlar
|
Birgül Emiroğlu. Categories |