“SANATÇIYLA BULUŞMA ATÖLYELERİ” NİN İKİNCİSİNİN ARDINDAN
ÇAĞDAŞ DANS SANATÇILARI TAN TEMEL VE SERNAZ DEMİREL İLE RÖPORTAJ
Uzm. Psik. Dan. Fulya Kurter
4 Mart Cuma günü geçen yıl hayata geçirdiğimiz “Sanatçıyla Buluşma” atölyelerinin ikincisini TORK Dans Topluluğu kurucularından, çağdaş dans sanatçısı, koreograf, eğitmen Tan Temel ve Sernaz Demirel ile gerçekleştirdik. Ardından atölyeye katılamayanlara deneyimleri biraz olsun taşıyabilmek için Fulya Kurter bir söyleşide kendileriyle yeniden bir araya geldi.
FK: 'İnsanı diğer canlılardan ayıran özelliği ise hem içgüdüsel hem de korteks altı sinir sistemiyle kararlar vermesi ve hayatını organize edebilme becerisidir. Hareket yoluyla bilinç üstü düzeyde, sinir sisteminin korteks bölgesiyle kurduğu ilişki sonucunda mutluluk hormonu salgılanır. Böylelikle insan hareketi, sadece hayatta kalmak için değil mutlu olmak için de yapar.'
Bu cümleler atölyenin duyurusu için derlenen giriş metininde yer alıyordu. Hareketin insan hayatındaki hayatta kalmanın ötesindeki işlevi ve önemi üzerine neler paylaşmak istersiniz?
TORK: Hareket, evrenle kurduğumuz en ilkel ilişkilerden biri. Sözle iletişim kurmadan önce hareketle iletişim kuruyorduk. Bedene dönüşmeden önceki evrede hücrelerimizin birbiri ile kurduğu ilişkiyi, fetüsün anne rahminde rahim duvarına dokunuşunu hareket yoluyla dünyayla kurduğumuz ilk temaslar olarak adlandırabiliriz. Varoluşumuz hareket ile başlıyor ve kendimizi çevreyle kurduğumuz ilişki ile anlamlandırmaya başlıyoruz.
Bebeklik döneminde içgüdüsel olarak yaptığımız hareketler sayesinde sinir sistemimiz gelişiyor. Bu dönemden itibaren faklı aşamalardan geçerek geliştirdiğimiz hareket kabiliyeti, bir yetişkin olduğumuzda karakteristik özelliklerimiz açısından belirleyici oluyor. Tüm bunları düşündüğümüzde görüyoruz ki hareket etmek bizim doğamızın gereği. Sahip olduğumuz bu mekanizma her yönüyle hareket etmek için tasarlanmış. Durduğumuz anda bile iç organlarımız, kan dolaşımımız gibi iç sistemimiz sürekli hareket halinde…
Yaşadığımız çağın getirdiği durumlar, teknolojinin bize sunduğu imkanlar bizi her geçen gün daha hareketsiz kalmaya zorluyor. Televizyon, bilgisayar, video oyunları karşısında daha fazla zaman geçirme eğilimimiz var. Bu durum doğamıza uygun olmadığı için kendi kendimizi mutsuz ediyoruz. Doğaya gidip, koşup, yürümek, kollarını iki yana açıp derin derin nefes alıp vermekten kim hoşlanmaz. İnternetten en güzel doğa fotoğraflarına erişip izole olduğumuz binalarımızın içinde pasif bir yaşam şeklini sürdürmek uzun vadede bize iyi gelmiyor...Bu durumu fark edebilmek önemli .. kendi içimize bir parça dönmeyi başardığımızda farkındalığımızda gelişiyor.
Yaşamsal dürtülerimizin farkında olarak hareketli olmak, bedenimizle sağlıklı bir ilişki kurmanın, duygularımızı ifade edebilme becerimizi geliştirmenin ve böylelikle mutlu olabilmenin olmazsa olması…Bir atasözümüz de var “işleyen demir ışıldar” diye…”Hareket eden insan paslanmaz, gülümser “ diyebiliriz bizde J
FK: Pek çok ruhsal sorunun beden ve bilincin kopukluğu ile ilişkilendirebileceğimizi düşünüyorum. Beden ve bilinç bağlantısı üzerine deneyim ve görüşleriniz nedir?
TORK: Bedenle kurulan doğru ilişki, kişinin adeta bütün hayatını şekillendiriyor. Bu bilgi, bilimsel araştırmalarla da desteklenmiştir. Biz çalışmalarımızda öncelikle ayak tabanı farkındalığına değiniyoruz, yerle olan temasımız, yerle olan ilişkimiz, yere nasıl bastığımız, kökümüz ayak tabanımızdan başlıyor...yaşam bir direniş, öncelikle var olabilmek için yerçekimine direniyoruz, ayağa kalkıyoruz iki ayağımızın üzerinde durmayı öğreniyoruz. Bu sayede çevremizle ilişkiye giriyoruz, bedenimiz vasıtasıyla hareket sistemimizi oluşturuyoruz.
Bütün dengemiz, duygu durumumuz hareketin sağladığı enerjinin veya var olan enerjimizin tetiklediği hareketin bir yansıması olarak dışarı çıkıyor. Örneğin üzgün olduğumuzda göğsümüzü tutarız veya kalbim cız etti deriz…bunu hareketsel olarak ifade ederiz. Enerjimiz düşük olduğunda bedenimizde aşağı doğru bir yönelme olur. Bunlar duygularımızla bedenimizin kurduğu direkt ilişkinin yansıması…
Hayattaki duruşumuzla bedenimizdeki duruş arasında bir bağlantı var…O yüzden çalışmalarımızda doğru anatomik duruşu bulmaya çok önem veriyoruz. Yıllar içinde alışkanlıklarımız, duygu ve düşünce dünyamız bedenimize yansıyor. Duruşumuzdaki yanlış alışkanlıklar yüzünden fiziksel veya ruhsal sorunlarla karşılaşıyoruz. Bu noktadan bakınca doğru duruşu bulmayı sıfır noktasını araştırmak gibi, hayata yeni bir sayfa açmak gibi düşünebiliriz. Kendi kendimize bir test yapabiliriz içine kapanmış, omuzlar çökmüş, gözler yere bakar pozisyonda durmakla, yere sağlam basıp, dik durup, göğsünüzü dünyaya açar gibi bir hisle durduğunuzda ve derin bir nefes aldığımızda o ana bakışınız nasıl oluyor?
FK: Evet gerçekten çok şey farklı oluyor. Elbette bu dediklerimizi uygulamamıza engel olan bedenin hafızasında saklı çok şey olsa gerek. Buna açılan kaplardan biri de bedensel farkındalık dediğimiz şeyle ilgili. Bedensel farkındalık sizce nasıl tanımlanabilir? Hayattaki yerimizi bulmada önemi nedir?
TORK: ABD’de doktora yaptığımız dönemde kadavra üzerinde çalışma imkanımız oldu, Bu bizim dans hayatımızdaki en önemli tecrübelerimizden biriydi. Yaşadığımız deneyimi kelimeler ile anlatmak kolay değil…
Bugüne kadar teori olarak bildiğimiz kaslarımızı, organlarımızı, eklem yapımızı vb. görmek ve onlara dokunmak, duygusu çok yoğun olan bir durumdu… Belki de biz bu anı bedenimizle sürekli uğraşmanın, dansçı olmanın vermiş olduğu daha güçlü bir farkındalıkla pekiştirdik ve kendi içimizde daha büyük yaşadık.
İnsanın merak duygusu inanılmaz.. Kadavrayı ilk gördüğümüzde irkildik ancak iki dakika sonra elimize neşteri alarak önümüzdeki bedeni kesip araştırmaya başladığımıza şahit olduk… Psoas kasını bulup onu çekerek bacağı hareket ettirmek, beyni elimize alıp ağırlığını hissetmek, kalbe dokunmak müthiş bir deneyimdi. Bedenimizle ilgili farkındalığımızı kesinlikle bambaşka bir noktaya götürdü. Hareket etmenin aslında çok komplike bir sistemin uyum içinde çalışmasının sonucu olduğunu kendi dans çalışmalarımızdan bilyoruz ancak dokunarak ve görerek deneyimlemek bize mesleğimizin ne kadar kıymetli olduğunu derinden hissettirdi.
Bu tecrübeyi yaşamak için herkesin kadavra ile çalışmasına gerek yok tabiki. Gözlerinizi kapatıp kendimizi dinlediğinizde, sadece göğüs kafesinizin hareketini hissetmek bile sizde derin bir farkındalık yaratacaktır. Yaşadığımız çağ bize insan olduğumuzu unutturuyor. Gün içerisinde birçok eylemi otomatik olarak bir robot gibi yapıyoruz. Rutin bir şekilde yapılan eylemler silsilesi ile günümüzü geçiriyoruz. Uyku bile buna dahil aslında. Halbuki yapılan en basit eylemi bile farkında olarak yapmanın vermiş olduğu haz çok başka. Kendimize ve bedenimize biraz daha zaman ayırabilirsek emin olun herşey değişecek, yaşama teğet geçmektense yaşamla temas kurmaya başlayacağız.
FK: Kesinlikle ben de böyle olduğunu hissediyorum ve bu yolda keşfetmeye ve çalışmaya devam ediyorum. Bu atölyede olduğu gibi dans ve hareketi profesyonel olarak icra etmeyi hedeflemeyen, kendisine bakmak ve geliştirmek amacı güden popülasyonlarla çalışmak konusunda neler söyleyebilirsiniz?
TORK: Yapılan birçok araştırmada ortaya çıkan sonuç, fiziksel aktivite yapan kişilerle yapmayanlar kıyaslandığında, fiziksel aktivite yapan kişilerin kanlarındaki oksijen seviyesinin yüksek olmasından dolayı bilişsel performanslarının arttığı yönünde olmuştur. Anladığımız şey özetle harekete geçmekte fayda olduğu. Kendinize iyi gelen her türlü hareketi günlük bir rutin içerisinde egzersize dönüştürebilmek iyi bir başlangıç olabilir.
Dansla ilgili çalışmalarda ise fiziksel gelişimin yanı sıra bir oyun ortamı yaratılıyor, bir sosyal faaliyet alanı oluşuyor. Dans, grup içinde olmak, paylaşmak, birlikte üretebilmek, güvenmek, dinlemek, bir diğerini hissedebilmek gibi becerilerimizi geliştirmemizi sağlıyor. Dolayısıyla dansın hem fiziksel hem de duygusal olarak bir ihtiyaç olduğu söyleyebiliriz. Yapmış olduğumuz atölye çalışmalarında da bu ihtiyacı çok net gözlemliyoruz. Dansçı olmayan bedenler bazen eğitimli dansçılardan daha yaratıcı olabiliyor. Daha fazla risk alabiliyorlar ve daha özgür bir şekilde deneyim yaşamaya açık olabiliyorlar.
Sonuç olarak, dansın insan bedenindeki olumlu etkileri bu pratiğin aynı zamanda bir terapi aracı olarak kullanılmasını da sağlamış...Yaşamla bağımızı hatırlamak için hayatımızdan dansı eksik etmeyelim...
FK: Bu cümle harika bir sonlandırma cümlesi olurdu aslında ancak biraz da atölyemize katılamayanlar için bir soru daha yöneltmek isterim. Benim de çok keyif aldığım bir kısım olduğu üzere çalışmada birbirini hissederek mekanı hareketle dengeleyerek doldurmak üzerine bazı denemeler yaptık. Bunun üzerine konuşabilir miyiz?
TORK: Beden / mekan farkındalığı üzerinde teoriler üretilen bir kavram. Bu kavram özellikle sanatta ve mimaride çok dikkatle ele alınır. Çoğumuz bedenimizin hacminin, kapladığı ve uzanabildiği alanın çok da farkında değiliz. Bu farkındalık bizim yaşadığımız alan ile kurduğumuz ilişkiden, başkaları ile kurduğumuz direkt iletişime kadar birçok konuyu etkiler.
Bu cümleler atölyenin duyurusu için derlenen giriş metininde yer alıyordu. Hareketin insan hayatındaki hayatta kalmanın ötesindeki işlevi ve önemi üzerine neler paylaşmak istersiniz?
TORK: Hareket, evrenle kurduğumuz en ilkel ilişkilerden biri. Sözle iletişim kurmadan önce hareketle iletişim kuruyorduk. Bedene dönüşmeden önceki evrede hücrelerimizin birbiri ile kurduğu ilişkiyi, fetüsün anne rahminde rahim duvarına dokunuşunu hareket yoluyla dünyayla kurduğumuz ilk temaslar olarak adlandırabiliriz. Varoluşumuz hareket ile başlıyor ve kendimizi çevreyle kurduğumuz ilişki ile anlamlandırmaya başlıyoruz.
Bebeklik döneminde içgüdüsel olarak yaptığımız hareketler sayesinde sinir sistemimiz gelişiyor. Bu dönemden itibaren faklı aşamalardan geçerek geliştirdiğimiz hareket kabiliyeti, bir yetişkin olduğumuzda karakteristik özelliklerimiz açısından belirleyici oluyor. Tüm bunları düşündüğümüzde görüyoruz ki hareket etmek bizim doğamızın gereği. Sahip olduğumuz bu mekanizma her yönüyle hareket etmek için tasarlanmış. Durduğumuz anda bile iç organlarımız, kan dolaşımımız gibi iç sistemimiz sürekli hareket halinde…
Yaşadığımız çağın getirdiği durumlar, teknolojinin bize sunduğu imkanlar bizi her geçen gün daha hareketsiz kalmaya zorluyor. Televizyon, bilgisayar, video oyunları karşısında daha fazla zaman geçirme eğilimimiz var. Bu durum doğamıza uygun olmadığı için kendi kendimizi mutsuz ediyoruz. Doğaya gidip, koşup, yürümek, kollarını iki yana açıp derin derin nefes alıp vermekten kim hoşlanmaz. İnternetten en güzel doğa fotoğraflarına erişip izole olduğumuz binalarımızın içinde pasif bir yaşam şeklini sürdürmek uzun vadede bize iyi gelmiyor...Bu durumu fark edebilmek önemli .. kendi içimize bir parça dönmeyi başardığımızda farkındalığımızda gelişiyor.
Yaşamsal dürtülerimizin farkında olarak hareketli olmak, bedenimizle sağlıklı bir ilişki kurmanın, duygularımızı ifade edebilme becerimizi geliştirmenin ve böylelikle mutlu olabilmenin olmazsa olması…Bir atasözümüz de var “işleyen demir ışıldar” diye…”Hareket eden insan paslanmaz, gülümser “ diyebiliriz bizde J
FK: Pek çok ruhsal sorunun beden ve bilincin kopukluğu ile ilişkilendirebileceğimizi düşünüyorum. Beden ve bilinç bağlantısı üzerine deneyim ve görüşleriniz nedir?
TORK: Bedenle kurulan doğru ilişki, kişinin adeta bütün hayatını şekillendiriyor. Bu bilgi, bilimsel araştırmalarla da desteklenmiştir. Biz çalışmalarımızda öncelikle ayak tabanı farkındalığına değiniyoruz, yerle olan temasımız, yerle olan ilişkimiz, yere nasıl bastığımız, kökümüz ayak tabanımızdan başlıyor...yaşam bir direniş, öncelikle var olabilmek için yerçekimine direniyoruz, ayağa kalkıyoruz iki ayağımızın üzerinde durmayı öğreniyoruz. Bu sayede çevremizle ilişkiye giriyoruz, bedenimiz vasıtasıyla hareket sistemimizi oluşturuyoruz.
Bütün dengemiz, duygu durumumuz hareketin sağladığı enerjinin veya var olan enerjimizin tetiklediği hareketin bir yansıması olarak dışarı çıkıyor. Örneğin üzgün olduğumuzda göğsümüzü tutarız veya kalbim cız etti deriz…bunu hareketsel olarak ifade ederiz. Enerjimiz düşük olduğunda bedenimizde aşağı doğru bir yönelme olur. Bunlar duygularımızla bedenimizin kurduğu direkt ilişkinin yansıması…
Hayattaki duruşumuzla bedenimizdeki duruş arasında bir bağlantı var…O yüzden çalışmalarımızda doğru anatomik duruşu bulmaya çok önem veriyoruz. Yıllar içinde alışkanlıklarımız, duygu ve düşünce dünyamız bedenimize yansıyor. Duruşumuzdaki yanlış alışkanlıklar yüzünden fiziksel veya ruhsal sorunlarla karşılaşıyoruz. Bu noktadan bakınca doğru duruşu bulmayı sıfır noktasını araştırmak gibi, hayata yeni bir sayfa açmak gibi düşünebiliriz. Kendi kendimize bir test yapabiliriz içine kapanmış, omuzlar çökmüş, gözler yere bakar pozisyonda durmakla, yere sağlam basıp, dik durup, göğsünüzü dünyaya açar gibi bir hisle durduğunuzda ve derin bir nefes aldığımızda o ana bakışınız nasıl oluyor?
FK: Evet gerçekten çok şey farklı oluyor. Elbette bu dediklerimizi uygulamamıza engel olan bedenin hafızasında saklı çok şey olsa gerek. Buna açılan kaplardan biri de bedensel farkındalık dediğimiz şeyle ilgili. Bedensel farkındalık sizce nasıl tanımlanabilir? Hayattaki yerimizi bulmada önemi nedir?
TORK: ABD’de doktora yaptığımız dönemde kadavra üzerinde çalışma imkanımız oldu, Bu bizim dans hayatımızdaki en önemli tecrübelerimizden biriydi. Yaşadığımız deneyimi kelimeler ile anlatmak kolay değil…
Bugüne kadar teori olarak bildiğimiz kaslarımızı, organlarımızı, eklem yapımızı vb. görmek ve onlara dokunmak, duygusu çok yoğun olan bir durumdu… Belki de biz bu anı bedenimizle sürekli uğraşmanın, dansçı olmanın vermiş olduğu daha güçlü bir farkındalıkla pekiştirdik ve kendi içimizde daha büyük yaşadık.
İnsanın merak duygusu inanılmaz.. Kadavrayı ilk gördüğümüzde irkildik ancak iki dakika sonra elimize neşteri alarak önümüzdeki bedeni kesip araştırmaya başladığımıza şahit olduk… Psoas kasını bulup onu çekerek bacağı hareket ettirmek, beyni elimize alıp ağırlığını hissetmek, kalbe dokunmak müthiş bir deneyimdi. Bedenimizle ilgili farkındalığımızı kesinlikle bambaşka bir noktaya götürdü. Hareket etmenin aslında çok komplike bir sistemin uyum içinde çalışmasının sonucu olduğunu kendi dans çalışmalarımızdan bilyoruz ancak dokunarak ve görerek deneyimlemek bize mesleğimizin ne kadar kıymetli olduğunu derinden hissettirdi.
Bu tecrübeyi yaşamak için herkesin kadavra ile çalışmasına gerek yok tabiki. Gözlerinizi kapatıp kendimizi dinlediğinizde, sadece göğüs kafesinizin hareketini hissetmek bile sizde derin bir farkındalık yaratacaktır. Yaşadığımız çağ bize insan olduğumuzu unutturuyor. Gün içerisinde birçok eylemi otomatik olarak bir robot gibi yapıyoruz. Rutin bir şekilde yapılan eylemler silsilesi ile günümüzü geçiriyoruz. Uyku bile buna dahil aslında. Halbuki yapılan en basit eylemi bile farkında olarak yapmanın vermiş olduğu haz çok başka. Kendimize ve bedenimize biraz daha zaman ayırabilirsek emin olun herşey değişecek, yaşama teğet geçmektense yaşamla temas kurmaya başlayacağız.
FK: Kesinlikle ben de böyle olduğunu hissediyorum ve bu yolda keşfetmeye ve çalışmaya devam ediyorum. Bu atölyede olduğu gibi dans ve hareketi profesyonel olarak icra etmeyi hedeflemeyen, kendisine bakmak ve geliştirmek amacı güden popülasyonlarla çalışmak konusunda neler söyleyebilirsiniz?
TORK: Yapılan birçok araştırmada ortaya çıkan sonuç, fiziksel aktivite yapan kişilerle yapmayanlar kıyaslandığında, fiziksel aktivite yapan kişilerin kanlarındaki oksijen seviyesinin yüksek olmasından dolayı bilişsel performanslarının arttığı yönünde olmuştur. Anladığımız şey özetle harekete geçmekte fayda olduğu. Kendinize iyi gelen her türlü hareketi günlük bir rutin içerisinde egzersize dönüştürebilmek iyi bir başlangıç olabilir.
Dansla ilgili çalışmalarda ise fiziksel gelişimin yanı sıra bir oyun ortamı yaratılıyor, bir sosyal faaliyet alanı oluşuyor. Dans, grup içinde olmak, paylaşmak, birlikte üretebilmek, güvenmek, dinlemek, bir diğerini hissedebilmek gibi becerilerimizi geliştirmemizi sağlıyor. Dolayısıyla dansın hem fiziksel hem de duygusal olarak bir ihtiyaç olduğu söyleyebiliriz. Yapmış olduğumuz atölye çalışmalarında da bu ihtiyacı çok net gözlemliyoruz. Dansçı olmayan bedenler bazen eğitimli dansçılardan daha yaratıcı olabiliyor. Daha fazla risk alabiliyorlar ve daha özgür bir şekilde deneyim yaşamaya açık olabiliyorlar.
Sonuç olarak, dansın insan bedenindeki olumlu etkileri bu pratiğin aynı zamanda bir terapi aracı olarak kullanılmasını da sağlamış...Yaşamla bağımızı hatırlamak için hayatımızdan dansı eksik etmeyelim...
FK: Bu cümle harika bir sonlandırma cümlesi olurdu aslında ancak biraz da atölyemize katılamayanlar için bir soru daha yöneltmek isterim. Benim de çok keyif aldığım bir kısım olduğu üzere çalışmada birbirini hissederek mekanı hareketle dengeleyerek doldurmak üzerine bazı denemeler yaptık. Bunun üzerine konuşabilir miyiz?
TORK: Beden / mekan farkındalığı üzerinde teoriler üretilen bir kavram. Bu kavram özellikle sanatta ve mimaride çok dikkatle ele alınır. Çoğumuz bedenimizin hacminin, kapladığı ve uzanabildiği alanın çok da farkında değiliz. Bu farkındalık bizim yaşadığımız alan ile kurduğumuz ilişkiden, başkaları ile kurduğumuz direkt iletişime kadar birçok konuyu etkiler.
Yaptığımız çalışmada hareket ettiğimiz mekanın (dans stüdyosu) ve onun içinde hareket ettirdiğimiz kendi özel mekanımızın (beden) ilişkisinin hem izleyici olarak hem deneyimleyen olarak gözlemlenmesini sağlamak için bazı kompozisyon egzersizleri yaptırdık. İnsan içinde bulunduğu etkileştiği ortamla bir şekilde uyumu bulmaya çalışıyor. Uyumsuz olabilecek bir durum yeni bir ortamı yaratarak yine grup içinde yeni bir ahengi buluyor. Her grupta hareketlerin etkileşimleriyle farklı farklı ritimlerin oluştuğunu gördük. Herbir grubun etkileşim yoluyla o anda yarattığı kompozisyonun draması, müziği ve koreografisi vardı. Algılarını açarak mekanı, etrafınızdaki kişi ve objeleri dikkate alarak, farkındalıkla harekete geçmenin neticesiydi ortaya çıkanlar… Kendi hayatımıza adapte edebileceğimiz birçok öğretiyi içinde barındırıyordu, heyecan vericiydi. Denge, uyum, etkileşim, seçimler, kararlar, mesafe ve bu kavramların karşıt anlamlarını da içinde barındıran hareketli bir resimdi…
FK: Atölye sırasında gözlemlediğiniz size ilginç gelen veya hoşunuza giden anlar varsa paylaşabilir misiniz?
TORK: Derse şöyle başladık : ’Biz dünyayı baştan yaratmıyoruz. Bugüne kadar deneyimlediğimiz ve bize iyi gelen bilgiyi ve tecrübeyi sizinle kendi yolumuz ve yorumumuzla paylaşmak istiyoruz.’
Yaptırdıklarımızın katılımcılarda yarattığı hoşnutluğu görmek harika… Dersin başındaki beden duruşuyla dersin sonundaki beden arasındaki farkı görmek için profesyonel olmak bile gerekmiyor…Değişim inanılmaz oluyor… Sınıfta oluşan ve dönüşen enerji, fiziksel çalışmanın duygu durumunu nasıl etkilediğini görmek, sözlerin ötesinde yeni bir dünya yaratmak gibi.
Martha Graham’ın bir sözü vardır :‘beden yalan söylemez’, bu çalışmalarda da çok dürüst, çok gerçek, dans dersininin ötesine geçen sosyolojik bir ortam oluşuyor. Karşılıklı bir öğrenme süreci…
FK: Atölye sırasında gözlemlediğiniz size ilginç gelen veya hoşunuza giden anlar varsa paylaşabilir misiniz?
TORK: Derse şöyle başladık : ’Biz dünyayı baştan yaratmıyoruz. Bugüne kadar deneyimlediğimiz ve bize iyi gelen bilgiyi ve tecrübeyi sizinle kendi yolumuz ve yorumumuzla paylaşmak istiyoruz.’
Yaptırdıklarımızın katılımcılarda yarattığı hoşnutluğu görmek harika… Dersin başındaki beden duruşuyla dersin sonundaki beden arasındaki farkı görmek için profesyonel olmak bile gerekmiyor…Değişim inanılmaz oluyor… Sınıfta oluşan ve dönüşen enerji, fiziksel çalışmanın duygu durumunu nasıl etkilediğini görmek, sözlerin ötesinde yeni bir dünya yaratmak gibi.
Martha Graham’ın bir sözü vardır :‘beden yalan söylemez’, bu çalışmalarda da çok dürüst, çok gerçek, dans dersininin ötesine geçen sosyolojik bir ortam oluşuyor. Karşılıklı bir öğrenme süreci…