Ustaları Anarken: Ustaların Ruhsallığımızdaki Yeri ve Onları Anmanın Terapötik İşlevi
Uzman Klinik Psikolog
Dışavurumcu İntermodel Sanat Terapisti
Funda Sancar
Sanat Psikoterapisi’nde usta çırak ilişkisinin kazandırdığı deneyim odaklılığa önem veriyoruz. Yasımızı yaşarken de ustalar bize ışık tutuyor belki de içsel inşamızda bizi tutan bazı kolonlara denk geliyorlar. Bu yüzden onları anmanın ve anlamanın önemli olduğu düşüncesindeyim.
Öncelikle ustaların ruhsallığımızdaki yerini psikodinamik bağlamda Kohut’un öğretileri ışığında aktarmak isterim: Kohut’a (1998) göre; erken bebeklik döneminde kendimize dair mükemmellik algısında olduğumuz bir evreden geçeriz. Dış dünyanın gerçekliğiyle karşılaştıkça bu algımız bozulur. Yaşamımızın ileriki yıllarında da içimizde bir yerlerde kaybettiğimiz bu mükemmellik deneyiminin arkaik birer temcilsini ararız. Duygusal donanımımızın zaman içerisinde artmasıyla birlikte çevremizdeki önemli figürleri sevmeye başlarız ve bu sayede bulduğumuz bu temsilci, bizim için bir geçiş nesnesi niteliği taşır. Kaybettiğimizin yerini dolduracağını umduğumuz bu nesneyle sürekli birliğimizi sürdürmeye çalışırız. Zamanla yatırımımızı yavaş yavaş azaltsak da, bu önemli figürler sürekliliklerini korur, ruhsallığımızda güçlü etkiler bırakır ve benliğimizin gelişiminde kalıcı etkileri olur. Dolayısıyla sağlam birer nesneye dönüşebilmeleri, gelişimimiz açısından önem taşır. Başkalarına duyulan hayranlığın olgun biçimi ve heves duyma yetisi de bu mükemmelliğin yaratıcı bir geçişi niteliğindedir. İşte ustaların da, bizim üstadımız, üstümüz olduğunu düşündüğümüz bu kişilerin, bu evredeki bir geçiş nesnesi niteliği taşıdığını söyleyebiliriz. Bu yüzdendir ki, hayatımızda çok önemli bir yerde dururlar. Yaratıcılık için kaynak sağlayıcı olur ve bilgelik dediğimiz saygın tutumları kapsarlar.
Sanat terapisi gibi ritüelleri barındıran pratikler de, arkaik olanı aktardığımız içsel bir geçiş nesnesi işlevi görür. Bu geçişi bir anma ritüeliyle taçlandırmanın bize sağladığı bazı terapötik işlevler vardır ve bu işlevleri yas sürecini ve gerektirdiklerini anlayarak görebiliriz.
Yasımızı yaşayabilmemiz için, elverişli bir mekan ve zamana ihtiyaç olur ki böylelikle bunun için güvenli bir alan açılmış olur (Volkan & Zintl, 2017). Yas işi dediğimiz bu süreçte, kaybettiğimiz kişiyle olan ilişkimiz su yüzüne çıkar ve bu elverişli alan sayesinde, kaybettiğimiz kişinin bizim için ne anlama geldiğini gözden geçirebilecek bir ortam oluşur. Çünkü, ilişkide olduğumuz kişiler bizim için gerçekte olduklarından öte bir anlam taşır. Ruhsallığımızda yer eden kişilerin bizim için anlamlarını, bir modelin resmini çizen bir ressam gibi kendi süzgecimizden geçirerek yaratırız. Bu yüzden, bu anlamı anlamaya ihtiyaç duyarız ki yasımızın çözümlenebilmesi için o kişiyle olan ilişkimizde bir uzlaşma yaşayalım.
Yas için gerekli olan alan, aynı zamanda yasımızın tamamlanmasında gerekli olan özümseme için de bize kaynak sağlar. Yas sürecinin çözümlenmesi içselleştirdiğimiz nesneyi birer hatıraya dönüştürerek, onun özümsenmesiyle mümkün olur. Kaybettiğimiz kişiyle özdeşim kurmanın, bir hatıra işlevi vardır. Yakınlık arzumuzun bir dışavurumu olarak, bizim için önemli olan kişilerle bir özdeşim kurma yoluna gideriz ve bu süreçte bu kişilerin bizim için önemli olan işlevlerini kendi üzerimize alarak, aslında bağımsızlaşma yolunda ilerleriz. Ve bu özellikler kişiliğimizdeki çekirdek değerlerimizin gelişiminde büyük önem taşır.
Bunun yanında, kaybettiğimiz kişilerle yas sırasında bir yeniden birleşme arzusu duyarız ve yas sürecimizin bittiğini düşündüğümüz zamanda bile onları ruhumuzun derinliklerinde her daim tutarız. Tıpkı, bedensel olarak bizlere veda etseler de bize kattıklarını ömür boyu taşıyacağımız ustalar gibi…
Ayrıca bu alanlar sayesinde iç ve dış arasında bir denge kurmamız da kolaylaşır ve böylece yaşama katılan bir hale gelebiliriz.
Pandemi döneminde kaybettiklerimize dilediğimizce ve somut bir şekilde veda etmemiz kısıtlandı ve bu da aslında kaybı kabullenme ve dolayısıyla da yası yaşayıp özümseme zorluğunu beraberinde getirdi diyebiliriz. Bu yüzden, 2020-2021 yıllarında kaybettiğimiz ustaları kollektif olarak anmak için bir alan açmak isterim. Bu anmayla ustaları onlara yaraşır bir hatıraya dönüştürerek, bize kattıklarını özümsemeye niyet ediyorum. Ve isterim ki bize kattıklarına tekrar bir bakalım.
Öncelikle kendi ustalarımdan başlamak isterim…
Öncelikle ustaların ruhsallığımızdaki yerini psikodinamik bağlamda Kohut’un öğretileri ışığında aktarmak isterim: Kohut’a (1998) göre; erken bebeklik döneminde kendimize dair mükemmellik algısında olduğumuz bir evreden geçeriz. Dış dünyanın gerçekliğiyle karşılaştıkça bu algımız bozulur. Yaşamımızın ileriki yıllarında da içimizde bir yerlerde kaybettiğimiz bu mükemmellik deneyiminin arkaik birer temcilsini ararız. Duygusal donanımımızın zaman içerisinde artmasıyla birlikte çevremizdeki önemli figürleri sevmeye başlarız ve bu sayede bulduğumuz bu temsilci, bizim için bir geçiş nesnesi niteliği taşır. Kaybettiğimizin yerini dolduracağını umduğumuz bu nesneyle sürekli birliğimizi sürdürmeye çalışırız. Zamanla yatırımımızı yavaş yavaş azaltsak da, bu önemli figürler sürekliliklerini korur, ruhsallığımızda güçlü etkiler bırakır ve benliğimizin gelişiminde kalıcı etkileri olur. Dolayısıyla sağlam birer nesneye dönüşebilmeleri, gelişimimiz açısından önem taşır. Başkalarına duyulan hayranlığın olgun biçimi ve heves duyma yetisi de bu mükemmelliğin yaratıcı bir geçişi niteliğindedir. İşte ustaların da, bizim üstadımız, üstümüz olduğunu düşündüğümüz bu kişilerin, bu evredeki bir geçiş nesnesi niteliği taşıdığını söyleyebiliriz. Bu yüzdendir ki, hayatımızda çok önemli bir yerde dururlar. Yaratıcılık için kaynak sağlayıcı olur ve bilgelik dediğimiz saygın tutumları kapsarlar.
Sanat terapisi gibi ritüelleri barındıran pratikler de, arkaik olanı aktardığımız içsel bir geçiş nesnesi işlevi görür. Bu geçişi bir anma ritüeliyle taçlandırmanın bize sağladığı bazı terapötik işlevler vardır ve bu işlevleri yas sürecini ve gerektirdiklerini anlayarak görebiliriz.
Yasımızı yaşayabilmemiz için, elverişli bir mekan ve zamana ihtiyaç olur ki böylelikle bunun için güvenli bir alan açılmış olur (Volkan & Zintl, 2017). Yas işi dediğimiz bu süreçte, kaybettiğimiz kişiyle olan ilişkimiz su yüzüne çıkar ve bu elverişli alan sayesinde, kaybettiğimiz kişinin bizim için ne anlama geldiğini gözden geçirebilecek bir ortam oluşur. Çünkü, ilişkide olduğumuz kişiler bizim için gerçekte olduklarından öte bir anlam taşır. Ruhsallığımızda yer eden kişilerin bizim için anlamlarını, bir modelin resmini çizen bir ressam gibi kendi süzgecimizden geçirerek yaratırız. Bu yüzden, bu anlamı anlamaya ihtiyaç duyarız ki yasımızın çözümlenebilmesi için o kişiyle olan ilişkimizde bir uzlaşma yaşayalım.
Yas için gerekli olan alan, aynı zamanda yasımızın tamamlanmasında gerekli olan özümseme için de bize kaynak sağlar. Yas sürecinin çözümlenmesi içselleştirdiğimiz nesneyi birer hatıraya dönüştürerek, onun özümsenmesiyle mümkün olur. Kaybettiğimiz kişiyle özdeşim kurmanın, bir hatıra işlevi vardır. Yakınlık arzumuzun bir dışavurumu olarak, bizim için önemli olan kişilerle bir özdeşim kurma yoluna gideriz ve bu süreçte bu kişilerin bizim için önemli olan işlevlerini kendi üzerimize alarak, aslında bağımsızlaşma yolunda ilerleriz. Ve bu özellikler kişiliğimizdeki çekirdek değerlerimizin gelişiminde büyük önem taşır.
Bunun yanında, kaybettiğimiz kişilerle yas sırasında bir yeniden birleşme arzusu duyarız ve yas sürecimizin bittiğini düşündüğümüz zamanda bile onları ruhumuzun derinliklerinde her daim tutarız. Tıpkı, bedensel olarak bizlere veda etseler de bize kattıklarını ömür boyu taşıyacağımız ustalar gibi…
Ayrıca bu alanlar sayesinde iç ve dış arasında bir denge kurmamız da kolaylaşır ve böylece yaşama katılan bir hale gelebiliriz.
Pandemi döneminde kaybettiklerimize dilediğimizce ve somut bir şekilde veda etmemiz kısıtlandı ve bu da aslında kaybı kabullenme ve dolayısıyla da yası yaşayıp özümseme zorluğunu beraberinde getirdi diyebiliriz. Bu yüzden, 2020-2021 yıllarında kaybettiğimiz ustaları kollektif olarak anmak için bir alan açmak isterim. Bu anmayla ustaları onlara yaraşır bir hatıraya dönüştürerek, bize kattıklarını özümsemeye niyet ediyorum. Ve isterim ki bize kattıklarına tekrar bir bakalım.
Öncelikle kendi ustalarımdan başlamak isterim…
Timur Selçuk (1946-2020):
Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Timur Selçuk, bir başka deyimle de usta atfını taşıyor. Usta anlamına gelen latince kökenli ‘maestro’ kelimesi, aynı zamanda orkestra şeflerine söylenen bir kelime ve kendisi de bir maestro. Timur Selçuk, Türkiye ve Dünya müziği adına bir çok katkıları olmuş bir sanatçı; kendisi besteci, piyanist ve ses sanatçısıydı. Timur Selçuk’un nesilden nesile yaratıcı bir aktarımın örneği olduğunu düşünüyorum. Kendi ustası olan babası Minur Nurettin Selçuk’un vefatından sonra da babasının parçalarına konserlerinde yer vermiş ve ‘Babamın Şarkıları’ adlı bir albümü bulunmakta. Yine sanatçı olan kızlarıyla birlikte sanatsal uğraşını devam ettirmiştir. ‘Kızıma’ adlı bir parça yazmıştır. Kızı Mercan Selçukla çok kez aynı sahneyi paylaşmış ve Mercan Selçuk şu anda da dans topluluğuyla ‘Babamın Şarkıları’nı sahneye koymaya devam ediyor. Timur Selçuk’un albüm yazılarından bir alıntıyı sizlerle paylaşmak isterim: ‘‘1964 yılı Ekim ayında müzik eğitimi için Paris’ e gittim. Yaşlı bir madamın yanında bir oda tuttum, bir duvar piyanosu kiraladım, günde en az dört beş saat çalışmaya başladım. Bir yandan armoni, müzik tarihi, teknik, oda müziği, armonik analiz vs.. gibi derslerle ve diğer yandan, yedi yaşımdan beri birlikte yaşadığım “mide ülseri” isimli genç kızla baş etmeye çalışıyordum. İlk yıl nasıl geçti, pek anlamadım. İkinci yıl, stüdyosunu boşaltıp Türkiye’ ye dönen bir arkadaşımın yerini tuttum. Kuyruklu bir piyanosu vardı. Konservatuvarın arka kapısına bakıyordu benim odamın büyük ve tek camı. Konserlerini dinlediğim birçok virtüöz önümden, beni selamlayarak geçiyorlardı sanki. Rahatsız olmasınlar diye tülü hafifçe aralayarak bakardım onlara......’’ Timur Selçuk’u bize kattığı sanatsal değerlerin yanında; nüktedanlığı, doğruculuğu ve düşüncelerini özgürce ifade edişiyle hatırlayacağım. Anna Halprin (1920-2021): Bir başka ustam olan ve bu yıl 100 yaşında kaybettiğimiz Anna Halprin’in vefatı, dolu dolu yaşanmış bir yaşamı kutlama niteliğindeydi aynı zamanda. Anna, postmodern dansın öncülerinden olmuş ve hareket temelli dışavurumcu sanat psikoterapisinin kurucularından olmuştur. California’da kızı Daria Halprin’in bayrağı devralarak çalışmalarını sürdürdüğü Tamalpa Enstitüsü Avrupa’da da eğitim vermeye devam etmekte. 50 yaşındayken, resimlerinde devamlı kara bir leke çizdiğini farkeden Halprin, bir inkar sürecinin sonrasında doktora başvurarak aslında kanser olduğu gerçeğini öğrenmiş. Resmettiği otoportresiyle özdeşim içinde dans ederek dengeye kavuştuğunu söylemiş ve kanseri yenmesinde bunun yardımcı olduğunu düşündüğünü belirtmiştir. O günden sonra kendini sanatla iyileşmeye adamıştır. Dışavurumcu sanat terapisine bıraktığı miraslardan bazıları, Self-Portrait Ritual Performance, geçişli sanat döngüsü modeli ve bir çok farklı ülkede gerçekleştirilen ve evrensel barış ve sağlık adına farklı yapı ve özelliklere sahip birçok bedenin katılımıyla yapılan Planetary Dance’dir. Kendisi aynı zamanda bir çok dezavantajlı grupla çalışmış ve California’daki ilk multinasyonal (çokuluslu) sanat topluluğunu kurmuştur. Bir çok kitaba imza atmıştır. Çalışmalarına doğayı da katan Anna, ‘Doğa bizizdir, onu kaybetmek, kendimizi de kaybetmektir’ der ve ekler ‘Bazı şeylerin olmasını engelleyemezsiniz. Ama herkes, sanatı yaşamla başederken kullanabilir.’ 100 yaşında olduğunda bir çok şeyi özümseyeceğini hayal ettiğini ifade etmiştir. Paolo Knill (1932-2020): Kendi ustalarımdan yola çıkarak, alanın ve sanatın diğer içimizde yer eden ustalarına geçmek isterim. Dışavurumcu Sanat Terapisi’ne önemli katkılar sunmuş bir başka usta olan Paolo Knill, European Graduate School’un kurucu rektörü olmuş ve Lesley Üniversitesi’nde Emeritus Profesör olarak yer almıştır. Sanat terapisinin 3. kuşak mimarlarındandır. İntermodeliteye önem vermiş, yani sanatlar arası geçişliliği kullanmıştır. Psikoloji ihtisasının yanında, müzikoloji, bilim olarak aerodinami ve yapısal mekanik üzerine eğitim almıştır. Dolayısıyla sadece sanatlar arası değil, disiplinlerarası geçişlilik de onun hayatında olan ve alana kattığı değerlerdendir. Alanlar arası köprü kurmayı arzulayarak, ‘Bir alandan diğerine ne katabilirim?’ sorusunu araştırmayı kendisine gaye edinmiştir. Bize bıraktığı miraslardan bazıları; intermodal decentering (intermodel -modellerarası- merkezsizleştirme), kristalizaston teorisi, incommunicable third (iletilemez üçüncü) dür. Aynı zamanda büyük topluluklarla sanatsal ve terapötik bir şekilde çalışabilmek için topluluk sanatını geliştirmiştir. Kendisi, sanat terapisinin ‘bal arısı’ gibidir. Alana değer, anlam ve zenginlik katar. ‘Dahi çocuk’ arketipiyle özdeşleştirilir. Bir çok kitaba imza atmıştır. Ferhan Şensoy (1951-2021) ve Rasim Öztekin (1959-2021): Yakın zamanda kaybettiğimiz, tiyatro kültürümüze çok büyük miraslar bırakmış bir usta olan Ferhan Şensoy’u ve ustalarından aldığı, Türk Tiyatrosu’nun güldürü geleneğinin nişanesi sayılan Kel Hasan Efendi Kavuğu’nu ona devrettiği Rasim Öztekin’i de bu vesileyse anmak isterim. Ferhan Şensoy, Ortaoyuncular tiyatro topluluğunun kurucusudur. Şensoy, oynadığı ve kaleme aldığı rollerle içimizdeki insanlara ve halka temas eden oyunlarıyla gönüllerde taht kurmuş bir tiyatro sanatçısıydı. Kendisi yenilikçi düşünceleriyle, inatla en ünlü oyunu olan Ferhangi Şeyler’i, kurucusu olduğu Ses Tiyatrosu’nda yıllar boyunca 2000’in üzerinde oynadı. Ve bu oyunda tiyatroya yeni bir soluk getirdi: Senaryosu yıllardır aynı olan bu tek kişilik oyunun, ikinci perdesinde yer alan gazete okuma sahnesinde Şensoy her zaman oynadığı günün gazete manşetini okudu. Bir başka deyişle, geçmişle şimdi arasında bir köprü kurdu ve geçmişte başladığı bu oyunu güncelleyerek bugünün seyircisine seslendi. Ferhan Şensoy’u anmayı, kendisinin bir sözüyle bitirmek isterim: ‘‘Gençlere tek tavsiyem var: ‘İhtiyarların tavsiyelerini dinlemesinler. Tek bir hayatları var, istedikleri gibi yaşasınlar!’” Ustaları Anarken… Ustalar, sanatsal yanları ve yaratıcı yaşamlarıyla bizlere ilham ve ışık olurlar. Her birimiz için içimizde hem ortak hem de biricik yerlere temas ediyorlar belki de. Bu yüzden, onları her zaman yaptıklarıyla ve hayattaki duruşları, kendine has özellikleriyle hatırlayacağız. Ve elbette hem burada yer veremediğimiz ustalar hem de içimizdeki ustalara, bizim için değerli olanlara da bu anmayı ithaf etmek isterim. Onlara veda ederken, hatıralarını içimize alıp onları onurlandırarak, saygımızı sunmak için sizleri birer mum yakmaya davet edeceğim. Bu mumu, afişimizde de yer alan kemerin kapsayıcılığı içinde sunmak isterim ve içimizde bir yerlerde belki de hep yanmaya devam edecek yasın ve ustaların ışığı, alevi, taşıyıcısı olarak hayal edeceğim. Bu mumla birlikte, onlardan bize miras kalan meşaleyi devralacağımızı da hayal ediyorum. Ne zaman bir mum yakarsanız, belki de bu paylaşacağımız anı hatırlayacaksınız ve o zaman mumlarımız, yaslarımız arasındaki bağı da onurlandıracağız. Sözlerimi bitirirken size Timur Selçuk’un Beyaz Güvercin adlı parçasıyla veda etmek isterim. Birer estetik yanıt olarak bedenimizle eşlik edebiliriz… |
Ustalara dair kaynaklar:
Spotify: Timur Selçuk- Beyaz Güvercin
open.spotify.com/track/44hxnLpn79Xz9rVTtxko94?si=aw-EGmieRF-TjJoY9kir0Q
YouTube link:
Timur Selçuk:
http://timurselcuk.net/
https://www.instagram.com/mtimurselcuk/
Anna Halprin:
Anna Halprin belgeseli: https://www.youtube.com/watch?v=h-6-vamOMxY&t=1s
Paolo Knill:
paoloknill.com
https://peoplepill.com/people/paolo-knill
Ferhan Şensoy& Rasim Öztekin
Berber skeci: https://www.youtube.com/watch?v=fy6_W4yL5eo
Ferhan Şensoy:
Ferhangi Şeyler’e dair: https://www.youtube.com/watch?v=bXpz7sc7LDw
Ferhangi Şeyler, geçmişten günümüze: https://www.youtube.com/watch?v=K3Clhz2wGZY
Ferhan Şensoy röportajı: https://www.youtube.com/watch?v=q8SXXspNm-Q&t=564s
Ustalara dair kaynaklar:
Spotify: Timur Selçuk- Beyaz Güvercin
open.spotify.com/track/44hxnLpn79Xz9rVTtxko94?si=aw-EGmieRF-TjJoY9kir0Q
YouTube link:
Timur Selçuk:
http://timurselcuk.net/
https://www.instagram.com/mtimurselcuk/
Anna Halprin:
Anna Halprin belgeseli: https://www.youtube.com/watch?v=h-6-vamOMxY&t=1s
Paolo Knill:
paoloknill.com
https://peoplepill.com/people/paolo-knill
Ferhan Şensoy& Rasim Öztekin
Berber skeci: https://www.youtube.com/watch?v=fy6_W4yL5eo
Ferhan Şensoy:
Ferhangi Şeyler’e dair: https://www.youtube.com/watch?v=bXpz7sc7LDw
Ferhangi Şeyler, geçmişten günümüze: https://www.youtube.com/watch?v=K3Clhz2wGZY
Ferhan Şensoy röportajı: https://www.youtube.com/watch?v=q8SXXspNm-Q&t=564s
Kaynakça:
Kohut, H. (1998). Kendiliğin Çözümlenmesi, Narsistik Kişilik Bozukluklarının Psikanalitik Tedavisine Sistemli Bir Yaklaşım. Metis/Ötekini Dinlemek.
Volkan, V. D. & Zintl, E. (2017). Kayıptan Sonra Yaşam. Pusula Yayınevi.
Kohut, H. (1998). Kendiliğin Çözümlenmesi, Narsistik Kişilik Bozukluklarının Psikanalitik Tedavisine Sistemli Bir Yaklaşım. Metis/Ötekini Dinlemek.
Volkan, V. D. & Zintl, E. (2017). Kayıptan Sonra Yaşam. Pusula Yayınevi.