Sanat Psikoterapileri Derneği
Sosyal Medya
  • Ana Sayfa
  • Sanat Psikoterapileri
    • Sanat Psikoterapisi ve Yaratıcılık
    • Görsel Sanatlar Terapisi
    • Dans ve Hareket Terapisi
    • Müzik Terapisi
    • Intermodel-Dışavurumcu Sanat Terapisi
    • Şiir Terapisi
  • Hakkımızda
    • Kuruluş Duyurumuz
    • Kurucu Üyeler
    • Yönetim Kurulu
    • Geçmiş Yönetim Kurulu
    • Tüzük
    • Üyelik >
      • Üyelik Başvuru Formu
      • Üyelik Koşulları
  • Bilimsel Etkinlikler
    • Eğitim >
      • Sanat Psikoterapileri'ne Giriş ve Tanışma Programı (12 saat)
      • Dans ve Hareket Terapisi 2021
      • Travmada ve Sahada Kullanılabilecek Sanat Terapisi Müdahaleleri, Eğitim Programı
    • Sempozyum >
      • Uluslararası Katılımlı Müzik Terapi Sempozyumu >
        • Müzik Terapi Sempozyumu
        • Muzik Terapi Sempozyum Programı
        • Müzik Terapi Sempozyumu, Konuşmacılar Hakkında
        • Esa Ala-Ruona ve Özgür Salur ile Müzik Terapi Atölye Çalışmaları
        • Müzik Terapi, Atölye Kayıt ve e-Başvuru
      • 1. Çalışma Birimleri Sempozyumu Raporu
      • I. Çalışma Birimleri Sempozyum Programı >
        • Sempozyum Konuşmacıları ve Atölye Yürütücüleri Hakkında...
        • Sempozyum Raporları, Sunum Slaytları ve Fotograflar
      • Bütünlük için Sanat ve Sanat Terapisi Sempozyumu
    • Çalıştay >
      • Çalıştay Hakkında
      • Çalıştay Programı
      • Kurucu Yönetim Kurulu
      • Konuşmacılar Hakkında
      • Katkıda bulunanlar
    • Burs Olanakları
  • Sanat Psikoterapileri Haftası 2023
  • Çalışma Birimleri
    • Komisyonlar >
      • Araştırma Komisyonu
      • Eğitim Komisyonu
      • Mesleki Uygulama, Standartlar ve Etik Komisyonu
      • Travma ve Krize Müdahele Komisyonu
    • Çalışma Grupları >
      • Görsel Sanatlar ile Terapi Çalışma Grubu
      • Dans/Hareket Terapisi Çalışma Grubu
      • Müzik Terapi Çalışma Grubu
      • Drama Terapi Çalışma Grubu
      • Topluma Yararlı Projeler Çalışma Grubu
    • İşleyiş İlkeleri
  • Atölyeler
  • Kütüphane
    • Makaleler
    • Yazı Dizileri
    • İzlenimler
    • Raporlar
    • Röportajlar
    • Kitap Değerlendirmeleri
    • Kitap Köşesi
    • Anket
    • Arşiv
    • E-Bülten >
      • Bizden Haberler
      • Basın
  • İletişim
  • Sanat Psikoterapileri'ne Giriş ve Tanışma Eğitimi 13-14 Kasım 2021
  • Klinik Psikolog ve Sanat Terapisti Dr. Michael Franklin ile Online Sanat Terapisi 2021
  • RUH SAĞLIĞI, EĞİTİM ve SOSYAL DEĞİŞİM İÇİN SANAT TERAPİSİ PROGRAMI
  • Açık Çağrı
  • Sanat psikoterapiler

Kitap: BEDEN ASLA YALAN SÖYLEMEZ, Alice Miller Yazan: Fulya Kurter

3/21/2016

0 Comments

 

Üzerini  örttüğümüz her şeyin altında kalıyorsak, o zaman çıkış nerede?

Picture
Ünlü psikanalist Susan Orbach, Bağlanma Kuramı’nın öncülerinden John Bowlby’i anma toplantısında (2003) yaptığı konuşmada, “Beden yalnızca zihin için bir araç değildir, beden kendisi olma arayışındadır. Beden  kendisini inşa edebilmek ve kendisini oluşturabilmek için odada bir diğer bedene ihtiyaç duyar. Beden, kendilik gibi yalnız ve yalnız ilişki içinde oluşabilir” diyor. İlişkisellik içinde  kendini var etme mücadelesi veren  bedenlerimiz kim bilir ne çok deneyimi ve yaralanmayı  sessiz bir biçimde kaydediyor düşündünüz mü? Zihin bu kayıtların hangi bölümlerini acıyı katlanılmaz bulduğu için erişilmesi zor köşelere gönderiyor?

Çocuklukta  yaşanılan acıların inkarı  ve bunun hayatlar ve toplum üzerindeki etkisi temasına odaklanan, felsefe, psikoloji ve sosyoloji öğrenimi görmüş ünlü psikanalist ve  yazar, Alice Miller (1923-2010)   “Beden Asla Yalan Söylemez”  kitabında deneyimlerimizin  kayıtlarının hücrelerimizde olduğu gibi tutulduğunun altını çizerken, gerçek ve güçlü duyguların inkarının; anıların, duyguların ve ihtiyaçların,  fark etmeden  bastırılmasının  bedenlerimiz üzerindeki etkisiyle, bireysel ve toplumsal düzlemde ödenen bedelleri aktarıyor.

Miller kitabında, çocukluk acıları ve yaşanılan istismarların inkarının, “gerçek hissedilenin” yerini “neyin hissedilmesi gerektiğine ”  bırakması arasındaki ilişkiye  odaklanıyor.  “Neyin hissedilmesi gerektiğinin” çoğunlukla ahlak ve kurumsallaşmış dinin talepleri tarafından tayin edilmesi bireyin bazı duyguları kendisine hissetme izni vermesini imkansızlaşıyor. Çünkü ahlak ve kurumsallaşmış dinin “emri” kişinin anne babasını her koşulda, her türlü suistimale rağmen sevmesi gerektiğini “dikte ediyor”.  İçselleştirilen bu emri yerine getirme kaygısıyla gerçek hissedilenin feda edilmesi, bireyin kendi gerçekliğinden vazgeçmesi,  içsel çatışmanın temelini oluşturuyor. Çünkü bedenimiz ahlak kurallarına değil, nefes alma, dolaşım, sindirim gibi işlevlerine göre, yalnızca gerçekten hissettiğimiz duygulara tepki gösteren bir sistem. Alice Miller bu  durumun yarattığı baskının sonucunu  şu şekilde ifade etmiş;

“Çocukluklarında sevilen insanlar, bunun karşılığında anne ve babalarını seveceklerdir onlara anne ve babalarını sevmelerini söyleyen bir emre gerek yoktur. Bir emre itaat, asla bir sevgi doğuramaz”(s.61)…
Beden gerçeklere göre yaşar . Samimi gerçek duygular üretilemez yok edilemez de. Bu duygular yalnızca bastırılabilir, kendimizi avutabilir ve bedenlerimizi kandırabiliriz”( s. 29; s.

Miller, bu kandırma ve avutma halinin çocuklukta çekilen acıların önemsiz görülmesinin beden üzerindeki  etkilerini psikoterapist olarak vaka deneyimlerimden ve ünlü yazarların biyografilerinden yola çıkarak (Marcel Proust’un astımı,  Yukio Mişima’nın 44 yaşında uyguladığı hara-kiri, James Joyce’un  geçirdiği sayısız göz ameliyatı gibi)  örneklerle somutlaştırıyor.

Miller’ın kitabını okudukça, istismarın yaralarını küçümsemeyi, savuşturmayı bırakmanın, iyileşmeye  ve sağlıklı yetişkinliğe giden yolun ön koşullarından biri olduğuna ilişkin inancınız artacaktır. Çünkü, “yetişkinlik  hakikati inkar etmemektir, bedenin duygu seviyesinde hatırladığı hikayeyi bilinçli olarak kabul etmek ve bastırmak yerine o hikayeyi birleştirmek demektir” (s. 91).

Burada  esas olan veya önerilen ebeveynlerden  intikam almak değil, olanları olduğu gibi görmenin özgürleştiriciliğidir. Ancak o zaman kendi hayatlarımızı onaylayıp, kendimize saygı duymayı becerebileceğimiz ve biraz olsun “dinlenebileceğimiz” unutulmamalıdır. Bunu gerçekleştirebilme noktasında ise kişinin kendisinden taraf  olabilecek bir yoldaşa, refakatçiye, “aydınlanmış bir tanığa” ihtiyacı bulunmaktadır.

Miller, bu tanımlarla psikoterapistlerin esas rolünü ortaya koyuyor.  Dolayısıyla her türlü akademik ve kuramsal eğitimin de ötesinde ihtiyacımız olan bedende saklı olan bilginin gücüne saygı göstermek, kendi çocukluğumuzda başımıza gelen gerçeklere bakabilmek, yaşam öykümüzün gizli kalmış parçalarıyla  buluşabilmek, acılara göğüs gerebilmek ve büyüyebilmek….  

Alice Miller’ın kitabı pikoterapide bedeni, tüm duyuları dahil eden, duyguların sağlıklı dışavurumunu destekleyen yaklaşımların (resim, hareket vb. araçların kullanıldığı sanat terapisi, psikodrama vb.)  etkililiğini desteklemesi açısından da beni etkiledi.
Okuyan Us Yayınevinden, Cihan Dansuk’un çevirisiyle  Türkçe’ye kazandırılan, Alice Miller’in “Beden Asla Yalan Söylemez” kitabını, yüzleşmeye açık tüm psikoterapistlerin okuması gerektiğini düşünüyorum. Ne de olsa kendimizi derinden anladıkça, örtü biraz daha kalkacak ve sunabileceklerimiz de o oranda sahici olacak…

0 Comments



Leave a Reply.

    Kitap Köşesi

    Alanda yararlı olacağını düşündüğümüz  kitapları kısa incelemeler ve yazarlarla röportajlarımız aracılığıyla kitap köşesinde paylaşıyoruz. 


    Yazarlarla Röportajlar:

    Sözden Öte, Sanatla Tedavi ve Yaratıcılık, Nevin Eracar

    Müzik Psikolojisinin ABCsi
    Sena Gürşen Otacıoğlu


    RSS Feed

2012 - 2020 ©  Sanat Psikoterapileri Derneği - Son güncellenme tarihi: 3 Mart 2023