Üniversiteden yeni mezun olmuş bir psikolog olarak yönelebileceğim sayısız alan ve bir o kadar farklı yaklaşım söz konusu. Öte yandan, bugüne kadar katılmış olduğum çeşitli staj programlarındaki gözlemlerim arasında belki de en çok öne çıkan, çocuklarla resim arasındaki büyülü ilişki oldu. Resim, çocuğun iç dünyasına açılan bir kapı gibi. Bu kapıdan içeri girerek, çocuğun karalamalarını, kullandığı renkleri, eksik ya da abartılı çizdiği çeşitli figürleri ve sayfayı kullanış şeklini doğru şekilde yorumlamak; uzmanlara çocuk hakkında son derece değerli bilgiler sunmaktadır. Çocuk çizimleri çoğu zaman göründüğünden çok daha fazla anlam ifade ederler. Bize çocukların kişilikleri, kişisel problemleri, korkuları, ilişkileri ve beklentileri hakkında oldukça belirgin ipuçları verirler. Ayrıca çocukların gelişim ve becerilerinin yanı sıra, yaşıtlarıyla karşılaştırıldığında hangi düzeyde oldukları hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlarlar. Çocukların çizimleri sayesinde onların aileleri ve çevreleriyle olan ilişkileri hakkında çok şey öğrenebiliriz. Bir aile üyesinin abartılı çizilmiş, hatta bazen sayfaya sığdırılamamış olması, çoğu zaman tesadüf eseri değildir. Çocuk aslında çizdiği resmi yoluyla o anda bize aile dinamikleri hakkında kritik bir bilgi sunmaktadır. Prof. Dr. Haluk Yavuzer’in yedi yıl boyunca toplayarak incelediği çocuk resimlerinin temelini oluşturduğu “Resimleriyle Çocuk” adlı kitabı, çocuk çizimleri hakkında oldukça zengin bir kaynak kitabı niteliğinde. Prof. Yavuzer’e göre bu çalışmanın amacı, resim yoluyla çocuğu tanımak, onun iç dünyası ve yakın çevresiyle olan ilişkileri hakkında bilgi edinmek. Yine Prof. Yavuzer’e göre resim etkinliğinin aynı zamanda sözsüz dili oluşturması ve bu yolla anlatımın kolay olması, yaşı ya da kişilik özellikleri dolayısıyla sözlü iletişim kurmakta güçlük çekilen çocukları tanımada önemli bir teşhis aracı olmasını sağlamakta. “Resimleriyle Çocuk” adlı kitabında Prof. Dr. Haluk Yavuzer öncelikle çocuk çizimleri hakkında farklı görüşlere yer vermekte ve bu konuda yapılmış çeşitli araştırmalar hakkında bilgi sunmaktadır. Sonraki bölümde ise resmin çocuk gelişimindeki aşamalarına yer vermektedir. Haluk Yavuzer bu aşamaları sırasıyla “karalama evresi“ (2-4 yaş); “şema öncesi dönem” (4-7 yaş); “şematik dönem” (7-9 yaş); “gerçekçilik (gruplaşma) dönemi” (9-12 yaş); ve “görünürde doğalcılık dönemi” (12-14 yaş) olarak tanımlamaktadır. Karalama evresinde çocuğun çizdiği gelişigüzel çizgiler, çocuğun gelişimi açısından önemli bir adım olarak görülmektedir. Yavuzer’e göre karalama çocuğun bedensel ve coşkusal gelişiminin bir yansımasıdır. Şema öncesi evrede çocuk, canlandırmak istediği obje ya da kavramla ilişki kurma kaygısını yaşamaya başlar. Genelde dört yaş civarında çocuklar oldukça tanınabilecek cisimler yapmaya başlarlar. Bu dönemde çocukta görüş büyük ölçüde özneldir; duyguların egemenliğindedir; fantezilerle doludur. Çocukların insan ve çevre hakkında oluşturdukları görüşler, Yavuzer’in “şematik dönem” olarak tanımladığı süreçte resimlere şemalar olarak yansır. Çocuğun bir şeye yüklediği duygusal anlam, deneyimleri, şemanın oluşunu etkiler. Gerçekçilik (gruplaşma) döneminde çocuk artık toplumun bir üyesi olduğundan haberdardır. Bu durum resimlere daha ayrıntılı çizgiler ve daha gerçekçi bir yaklaşım olarak yansır. Mekân ve perspektif artık kendini gösterir. Çizgilerde erken yılların güçsüz fakat özgür havası kalkmış, içinde yaşadığı kültüre uyma kaygısı egemen olmuştur. Ergenliğin başlangıcına rastlayan “görünürde doğalcılık” döneminde ise, çocukların giderek doğal çevrelerinden haberdar oldukları dikkat çeker. Bu dönemde insan figürü büyük bir ayrıntıyla çizilmekte, çocuk veya ergen objelerin orantılarını, boyutlarını, derinliklerine çizgilerine yansıtmaya çalışmaktadır. Prof. Dr. Haluk Yavuzer ayrıca kitabında velilere ve öğretmenlere, çocukların yaratıcı süreçleri hakkında nasıl bir tutum takınmaları gerektiği konusunda oldukça yararlı önerilerde bulunmaktadır. Özellikle okul öncesi dönemlerde, çocuk yaratıcılığını kullanarak ve deneme yanılma yoluyla kendini resim yoluyla ifade etmeyi öğrenmektedir. Bu öğrenme süreci içinde ailenin çocuğun çizimlerini gerçekle bağdaşmadığı için eleştirmesi ve düzeltmeye çalışması, onun hevesini kıracak, yaratıcı sürecine zarar verecektir. Aynı şekilde malzeme ve konu seçimiyle ve yaratım süreci esnasında çocuğu özgür bırakmak, ona sadece çizim yapabilmek için gerekli olanakları sağladıktan sonra çocuğu sanatıyla baş başa bırakmak da gereklidir. Çocuklarda kendini ifade etmek içgüdüsel bir istektir ve bu süreci ne kadar özgürce ve içlerinden geldikleri gibi yaşarlarsa, yaratıcılıkları o denli gelişecektir. Yaratım süreci bittikten sonra çocuklardan resimlerini açıklamalarını istemek ise kendi çizimleri üzerinde bir değerlendirme yapmalarını sağlayacaktır. Bu sayede onlara, daha sonraki sanatsal ürünleri hakkında yeni düşünme ve uygulama teknikleri geliştirmeleri için fırsat sağlanmış olur. Yalnız unutulmaması gereken bir şey vardır ki resim, tek başına çocuğun kişiliği, algı ve tutumları hakkında tümüyle fikir sahibi olabileceğimiz bir araç değildir. Ancak yapılan gözlem, görüşme ve çeşitli psikolojik ölçeklerin tamamlayıcısı olarak kullanıldığında çocuğa ulaşabilmek için oldukça etkili bir yol olur. Kitabın son bölümünde ise zekâ, kişilik ve yakın çevre özellikleri açısından gruplandırılmış çeşitli çocuk çizimlerine yer verilmektedir. Bu kısımda gerek çizimler hakkında, gerekse çizimi yapan çocuğun kişilik özellikleri, aile ilişkileri ve sosyal öyküsü hakkında bazı bilgiler yer almaktadır. Prof. Yavuzer’in kitabında yer verdiği birbirinden çarpıcı pek çok örnek arasından, beni en çok etkileyen iki resimden söz etmek isterim. Babasını dört ay önce kaybetmiş olan bir çocuktan bir aile resmi çizilmesi istendiğinde, kendisini anne ve babasıyla beraber sayfanın çok küçük bir kısmına, adeta sıkışmış gibi çizmiştir. Sayfanın oldukça kısıtlı bir kısmının kullanılmış olması, çocuktaki güvensizlik ve çaresizlik hissinin bir yansımasıdır. Ayrıca babasını kendisi ve annesinden farklı olarak içi boş bir insan figürü olarak resmetmiştir. Bu resmiyle çocuk babasının ölümünü reddettiğini, hala kendisinin anne ve babasının arasında yer almak istediğini yansıtmaktadır. Başka bir resimde ise babasının kötü alışkanlıkları sebebiyle utanç duyan ve sosyal yaşamında içe kapanık, yalnız olan bir çocuk, aile resminde kendisini, annesi babası ve kardeşinden ayrı olarak parmaklıkların arkasında çizmiştir. Bu resim, çocuğun babasının durumundan dolayı yaşadığı bunalım ve suçluluk duygularını oldukça çarpıcı bir şekilde ifade etmektedir.
1 Comment
|
Kitap KöşesiAlanda yararlı olacağını düşündüğümüz kitapları kısa incelemeler ve yazarlarla röportajlarımız aracılığıyla kitap köşesinde paylaşıyoruz. |